Geçici vergide kabul
edilmeyen düzeltme dava konusu olabilir
Geçici vergiden mahsup edilemeyen tutar, mükellefin
diğer vergi borçlarına mahsup edilir. Bu mahsuplara
rağmen kalan geçici vergi tutarı, o yılın sonuna kadar
yazılı olarak talep edilmesi halinde tutar iade edilir
veya talep red edilir.
SORU: 2007 yılında ödemiş bulunduğumuz geçici vergiyi,
Kurumlar Vergisi beyannamesi üzerinde indirim konusu
yaparken eksik indirmiş bulunuyoruz. Bu konuda vergi
dairesine yapmış bulunduğumuz başvuruda düzeltme talep
ettik. Ancak vergi dairesi bu isteğimizi reddetti. Bu
durumda nasıl bir yol izlememiz gerekmektedir?
YANIT: Kurumlar Vergisi Yasası'nın 32/1 maddesi gereği
olarak "Kurumlar Vergisi mükelleflerince (dar
mükellefiyete tabi kurumlarda ticari ve zirai
kazançlarla sınırlı olarak) cari vergilendirme döneminin
kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere Gelir Vergisi
Kanunu'nda belirtilen esaslara göre ve cari dönemin
Kurumlar Vergisi oranında geçici vergi ödenir. Tam
mükellef kurumlar için geçerli olan esaslar, dar
mükellef kurumlara da aynen uygulanır.
Dar mükellefiyette geçici vergi sadece ticari ve zirai
kazançlarla sınırlı olarak uygulanmaktadır.
Diğer yandan Gelir Vergisi Yasası'nın "Geçici Vergi"
başlıklı mükerrer 120'nci maddesinde, ticari kazanç
sahipleri (basit usulde vergilendirilenler hariç) ile
serbest meslek erbabının cari vergilendirme döneminin
Gelir Vergisi'ne mahsup edilmek üzere, sözü edilen
yasanın ticari ve mesleki kazancın tespitine ilişkin
hükümlerine göre (indirim ve istisnalar ile Vergi Usul
Yasası'nın değerlemeye ait hükümleri dikkate alınarak)
belirlenen ilgili hesap döneminin üçer aylık kazançları
(42'nci madde kapsamına giren kazançlar ile noterlik
görevini ifa ile mükellef olanların bu işlerden
sağladıkları kazançlar hariç) üzerinden 103'üncü maddede
yer alan tarifenin ilk gelir dilimine uygulanan vergi
oranında geçici vergi ödemeleri hususu hüküm altına
alınmıştır. Bu oran kurumlar için yüzde 20'dir.
Yasal düzenleme gereği bir önceki takvim yılında üçer
aylık dönemler halinde tahakkuk ettirilerek tahsil
edilen geçici vergi, yıllık beyanname üzerinden
hesaplanan gelir veya Kurumlar Vergisi'nden mahsup
edilir. Mahsup edilemeyen tutar, mükellefin diğer vergi
borçlarına mahsup edilir. Bu mahsuplara rağmen kalan
geçici vergi tutarı, o yılın sonuna kadar yazılı olarak
talep edilmesi halinde mükellefe red ve iade edilir.
Dava açılması mümkündür
Konuya ilişkin olarak yayımlanan 252 seri numaralı Gelir
Vergisi Genel Tebliğ ile yapılan açıklamalara göre,
"Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer 120'nci maddesinde,
üçer aylık dönemler halinde tahakkuk ettirilerek tahsil
edilen geçici vergi, yıllık beyanname üzerinden
hesaplanan Gelir Vergisi'nden mahsup edilecek, mahsup
edilemeyen tutar ise mükellefin diğer vergi borçlarına
mahsup edilebilecek, bu mahsuplara rağmen kalan geçici
vergi tutarı ise o yılın sonuna kadar yazılı olarak
talep edilmesi halinde mükellefe red ve iade
edilecektir." Bu esaslar Kurumlar Vergisi mükellefleri
açısından da geçerlidir.
Ayrıca sözü edilen tebliğ uyarınca, "Mahsup sonucu
iadesi gereken miktarın bulunması ve bu tutarın
beyannamenin ilgili tablosuna yazılmış olması" halinde
bu durum mükellefçe yapılmış iade istemi olarak kabul
edilmektedir. Buna karşın yıllık beyannamenin ilgili
tablosunda / satırında gösterilmeyen geçici verginin
mahsuben veya nakden iade edilebilmesi için ilgili yılın
sonuna kadar yazılı olarak vergi dairesine başvurulması
gerekmektedir.
Mevcut düzenlemeler çerçevesinde 2007 yılına ait olup,
bu yıla ait Kurumlar Vergisi beyannamesinde eksik
göstermiş bulunduğunuz ve bu nedenle ilgili yılda
beyannamede indirim konusu yapmadığınız geçici vergiyle
ilgili olarak süresi içerisinde mahsuben veyahut nakden
iade isteminde de bulunmadığınız geçici verginin size
nakden veya mahsuben iadesi yapılamamıştır. Ancak vergi
dairesinin red yazısına karşın durumu üst makama şikâyet
yoluyla iletmeniz, üst makamın vereceği red cevabına
karşı dava açmanız mümkün bulunmaktadır.(V. Seviğ)
KİRACININ GAYRİMENKULE EKLEDİĞİ DEĞERLERİN KİRAYA VERENE
BEDELSİZ TESLİMİ
SORU: Sahibi bulunduğum daireyi, uluslararası aracılık
işi yapan bir kuruluşa, dairenin onarımı ve tadilatı da
dâhil olmak üzere belli bir bedelle üç yıllığına kiraya
vermiştim. Bu süre içerisinde kiracımın tahminen söz
konusu dairenin onarım ve tadilatı için yüz bin TL
civarında gider yaptığını biliyorum. Söz konusu tadilat
ve onarım koşulları kira sözleşmesinde de yazılı
bulunmaktadır. Kiracım 2007 yılı sonunda dairemi tahliye
etti. Ancak beni Maliye'den davet ettiler, kiracımın
yapmış olduğu bu harcamalarının neden beyan edilmediğini
sordular. Ben durumu izah ettim. Fakat kiracımın yapmış
olduğu bu harcamaların benim tarafından beyan edilmesi
gereken gelir olduğu söylendi. Bu doğru mudur?
YANIT: Gelir Vergisi Yasası'nın 72 nci maddesinde kiracı
tarafından, gayrimenkulü genişletecek veya iktisadi
değerini devamlı surette arttıracak şekilde gayrimenkule
eklenen kıymetler, kira süresinin sonunda, bedelsiz
olarak kiralayana devredildiğinde bu kıymetlerin emsal
bedeli, devir tarihinde aynen tahsil edilmiş kira bedeli
sayılacağı hüküm altına alınmıştır. Söz konusu
gayrimenkulün devrinin, bu kıymetin emsal bedelinden
daha düşük bir fiyatla gerçekleşmesi durumunda da
aradaki fark aynen tahsil edilen kira olarak kabul
edilmektedir. Bu konuda emsal bedelinin sağlıklı bir
biçimde tespiti için Vergi Usul Yasası'nın 267 inci
maddesi uyarınca Takdir Komisyonuna başvurmak
gerekmektedir. Yasal düzenleme gereği kiracınızın size
ait daireyi tahliye ettiği yıla ait kira geliri
beyanınıza size intikal eden yapılan işlerle ilgili
bedelinde gayrimenkul sermaye iradı olarak eklemeniz
gerekli iken bu gereksinimi yerine getirmediğiniz için
hakkınızda cezalı olarak vergi tarh edilebilecektir. (V.
Seviğ)
YARGI KARARLARINDA
STOPAJ
1. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu'nun
16.7.2007 tarih ve E.2006/226, K.2007/74 sayılı kararı;
"1996 hesap dönemine ait hasılatın bir kısmının kayıt ve
beyan dışı bırakılması nedeniyle takdir komisyonunca
belirlenen matrah farkı üzerinden 1997/Nisan dönemi için
re'sen takdir olunan gelir stopaj vergisinin iptali
talebi ile açılan davada, mahkemece davanın reddi
yönünde ısrar kararı verilmişse de 1997/Nisan dönemi
gelir stopaj vergisinin zamanaşımı süresinin ilgili
olduğu kurum kazancının ait olduğu dönem dikkate
alınarak hesaplanması gerekir. Bu durumda, davaya konu
gelir stopaj vergisinin zamanaşımı süresi 31.12.2001
tarihi itibariyle dolmuşken, 13.2.2002 tarihi itibariyle
yapılan takdir komisyonuna başvurulması neticesinde
yapılan tarhiyatın zamanaşımında dolayı terkini
gerekirken, davanın reddi yönündeki ısrar kararı hukuka
uygun değildir."
2. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu'nun
30.3.2007 tarih ve E.2006/364, K.2007/120 sayılı kararı;
"Kurum hesap ve işlemlerinin, kurum kazancının doğru
olarak saptandığını gösterdiği hallerde, söz konusu
kazancın ortaklara kâr payı olarak dağıtıldığının
kanıtlanması yükümlülüğü idareye aitse de kurum
kazancının sahte gider faturası kullanılmak suretiyle
gizlendiğinin tespiti halinde kayıt dışı bırakılan söz
konusu kazancın dağıtılmayarak kurum bünyesinde
bırakıldığını ispatlama yükümlülüğü bu defa davacıya
düşer. Kaldı ki böyle bir kazancın dağıtılabilir hale
gelmesi için, dağıtım kararı alınmasına olanak
bulunmadığı açıktır. Bu sebeple, davacının kar
dağıtımının yapılmadığı yönündeki iddiasının kanıtlaması
için gerekli belgeler istenerek elde edilecek bilgilere
göre karar verilmesi gerekirken, kayıt dışı kazancın
ortaklara dağıtıldığı yönünde tespitin olmadığı
gerekçesiyle Gelir Stopaj Vergisi tarhiyatının terkini
yönündeki mahkeme ısrar kararı hukuka uygun değildir."
3. Danıştay 4. Dairesi'nin E.2007/3348, K.2008/2305 sayı
ve 12.6.2008 tarihli kararı;
"Üst hakkı tesisi, belirli bir süre ile sınırlı olmak
üzere arazinin altının ve/veya üstünün yapı yapılması
ve/veya mevcut bir yapının muhafaza edilmesi yetkisinin
devri niteliğinde söz konusu arazinin kullanımına rıza
gösterilmesi halidir. Bu sebeple üst hakkı tesisi, satış
gibi mülkiyet nakli sağlamamaktadır. Üst hakkı kurulması
işlemi, bir taşınmazın kiralanması niteliğinde olup, hak
tesis bedeli üzerinden GVK'nın 94/5-b bendi uyarınca
gelir vergisi tevkifatı yapılması gerekir. Bu nedenle,
dava konusu işlemi satış olarak nitelendirerek davaya
konu gelir vergisi tevkifatının terkini yönündeki
mahkeme kararı hukuka uygun değildir."
ÖZELGELERDE
ŞÜPHELİ DEĞERSİZ ALACAK
1. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 14.11.2005
tarih ve 1810 sayılı özelgesi
"Bir alacağın değersiz alacak olarak kabul edilebilmesi
için söz konusu alacağın uzun bir süre tahsil edilememiş
olması yeterli değildir. Söz konusu alacağın tahsil
imkânsızlığını gösteren bir mahkeme kararına veya resmi
bir belgeye dayanması gerekir. Şüpheli alacak ise
nitelik itibariyle tahsili şüpheli olan, fakat değersiz
hale gelip gelmediği kesin olarak bilinemeyen, buna
karşın kısmen tahsil olanağı kalmayan alacaklardır. Bir
alacağın şüpheli alacak kabul edilebilmesi için ayrıca
bu alacak tutarının dava ve icra takibine konu edilmeye
değmeyecek kadar küçük olması gerekir. Alacağın
küçüklüğünün değerlendirmesinin ise hem her bir alacak
için ayrı ayrı hem de söz konusu alacakların toplam
değeri üzerinden yapılır. Bu açıklamalarla, şirket
tarafından taahhütlü mektupla talep edilmesine rağmen
ödenmeyen her bir müşteri itibariyle 30-60 TL arasında
değişen toplam tutarı 1.161.541,54 YTL olan alacak için
şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün değildir."
2. Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı'nın
16.2.2009 tarih ve 243 sayılı özelgesi;
"Yurtdışında olan alacakların şüpheli hale geldiğinin
ispatı için, ticari iş yapılan firmanın mukim olduğu
ülkenin mahkemelerinde dava açılması ve icra takibinde
bulunulması gerekir. Ayrıca söz konusu döviz cinsinden
alacakların dönem sonu değerlemesinde oluşan kur
farkları içinde asıl alacağa bağlı olarak şüpheli alacak
karşılığı ayrılması mümkündür. Açıklanan sebeplerle,
31.12.2008 tarih itibariyle yurtdışında mukim bir
şirketten olan alacak için söz konusu firmanın mukim
olduğu ülkede alacağın tahsili için dava açma / icraya
başvurma durumu söz konusu olmadığından bu tarihte söz
konusu alacak için şüpheli alacak karşılığı ayrılması
mümkün değildir."
3. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 2.3.2007 tarih ve
660 sayılı özelgesi;
"Alacak için şüpheli hale geldiği yılda karşılık
ayrılmaması halinde, sonraki yıllarda karşılık ayrılması
mümkün değildir. Vadesi gelmeyen alacakların ise şüpheli
alacak kapsamında değerlendirilmesi söz konusu
değildir."
4. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın
11.3.2009 tarih ve 7698 sayılı özelgesi;
"Bir alacak için şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesi
için ilk olarak söz konusu alacağın ticari veya zirai
kazancın elde edilmesiyle ilgili olması gerekir. Ayrıca,
varlığı süren bir borçluluk ilişkisinin gerektiği de
açıktır. Şirketin şube müdürünün şirketi adına
müşterilerine teslim ettiği ürünlere ait bedelleri
tahsil etmesine rağmen şirkete aktarmaması şeklinde
gelişen dolandırıcılık olayında şirket, mağdur etmemek
için müşteriler haklarındaki yasal takipleri
sürdürmemiş, bununla beraber şube müdürü hakkında
dolandırıcılık dava açılması yönünde suç duyurusunda
bulunmuştur. Böyle bir durumda şirket ve müşterileri
arasında ödeme yapılmış olmasından dolayı ticari anlamda
alacak borç ilişkisi sona ermiştir. Bu durumda şüpheli
hale gelen bir alacaktan söz edilemez. Bu arada,
emtianın hırsızlık, dolandırıcılık ve benzeri nedenlerle
işletmeden çıkması faaliyetin normal icabı haricinde
meydana geldiğinden, söz konusu tutarın gider olarak
dikkate alınması da mümkün değildir."
5. Konya Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 25.6.2009 tarih ve
739 sayılı özelgesi;
"Şüpheli alacaklara karşılık ayrılabilmesi için karşılık
ayrılacak alacağın, ticari ve zirai faaliyetin elde
edilmesi veya idam ettirilmesi ile ilgili olması diğer
bir ifade ile daha önceden hasılat hesaplarına intikal
ettirilmiş olması gerekir. Bu sebeple, çiftçilere
verilen avanslardan tahsil edilemeyen, dava ya da icra
yoluyla takip edilen alacaklar için karşılık ayrılması
ve vergi matrahının tespitinde gider olarak dikkate
alınması mümkün değildir."
Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz
26.08.2009 |