Vergi barışı,
Hazine'ye varlık barışından daha çok gelir getirir
Geçen günlerde yine vergi affı dedikoduları çıktı. Bu
arada bir toplantıda Maliye Bakanı, vergide af
olmayacağını hatta bunun anayasaya dahi yazılması
gerektiğini söyledi. Bakanın basına yansıyan demeci
dikkatlice okunduğunda, vergide derken, vergi aslını
kastettiği izlenimini edindik.
Biz de yazımızda bunu irdeleyelim, yani vergi aslında af
olur mu sorusunun cevabını irdeleyelim istedik.
Uygulamada yasa koyucular, "af kanunu" veya "af"
sözcüklerini kullanmaktan, bu kavramın yaratacağı
olumsuz çağrışımlar veya tepkilerden çekinerek
kaçınırlar. Nitekim ülkemizde çıkarılmış vergi af
yasalarında da 1960 öncesinde "terkin" veya "tasfiye",
1960 sonrasında "vergi cezalarının tasfiyesi",
"tahsilatın hızlandırılması", "özel uzlaşma" gibi
adların kullanıldığını görmekteyiz. Bu gözlemi, yabancı
ülkeler için de yapmak mümkündür. Bu konuda en ilginç
örneği Teksas eyaleti oluşturmaktadır. Bu eyaletçe kabul
edilen af programlarından birisinde, vergi affı
uygulaması "maziyi temizleme programı (wipe the slate
clean) olarak adlandırılmıştır.
Af yetkisi, anayasal dayanağını anayasanın 87 ve 104.
maddelerinden almaktadır. Anayasanın 87. maddesine göre
TBMM, üye tam sayısının beşte üç çoğunluğuyla karar
vermek koşulu ile genel veya özel af çıkarmaya
yetkilidir. 104. maddeye göre de cumhurbaşkanı sürekli
hastalık, sakatlık ve kocama sebepleri ile belirli
kişilerin cezalarını hafifletebilir veya kaldırabilir.
Af kanunlarının zaman bakımından uygulanması, diğer
kanunlara göre özellik gösterir. Af kanunları, geçmişe
yürür ve etkilerini geçmişteki olaylar üzerinde meydana
getirir. Af kanunlarında hangi tarihe kadar işlenmiş
suçlara o kanunun uygulanacağına ilişkin bir açıklık
bulunması gerekir. Eğer af kanunlarında böyle bir
açıklık yoksa, o zaman kanunların yürürlüğe girmesiyle
ilgili genel kurallar uygulanacak ve kanunun resmen
yürürlüğe girdiği tarihe kadar işlenmiş suçlar
affedilmiş sayılacaktır.
Görüldüğü gibi af müessesesi, ceza üzerine kuruludur.
Bundan ötesi, alacaktan vazgeçmedir.
Vergi aslında af olmaz
Vergi hukukunda af sadece vergi cezaları için söz konusu
olabilir. Devlet, gecikme zam ve/veya faizleri
şeklindeki alacağından da vazgeçebilir. Yoksa vergi
aslının affı, kanaatimizce mümkün değildir. Bu
görüşümüzün gerekçelerini, kısaca ve özetle söyleyecek
olursak;
* Vergi borcu, anayasada vergi ödevine ilişkin 73.
madenin konumundan da anlaşıldığı üzere bir siyasal
ödevdir. Siyasal bir ödevin, yasa koyucu tarafından
kaldırılması mümkün değildir.
* Anayasanın 73. maddesinde, herkese vergi ödeme
mükellefiyeti öngörürken, devlete de herkesten vergi
alma görevini yüklemiştir. Yasa koyucunun, devlete
anayasa ile yüklenmiş bir görevi yasa ile kaldırmasına
hukuken olanak yoktur. Vergi yönetimi yürürlükteki
kanunlara göre gerçekleşmiş vergi alacaklarını tahsil
konusunda bağlı yetki ile donatılmıştır. Bir başka
deyişle bunları tahsil etmeme konusunda bir yetkisi
yoktur.
* Vergi borcunun affı, ödeyenler ile ödemeyenler
arasında, farklı mali yüklere maruz kalmış olma
dolayısıyla eşitsizlik yaratır. Bu da anayasanın 10.
maddesinde ifadesini bulan eşitlik ilkesine aykırı olur.
* Vergi borcunun affı, ödeyenlerle ödemeyenler arasında,
farklı mali yüklere maruz kalmış olma dolayısıyla
rekabet düzenini bozar, bu sonuç ise devlete anayasa ile
yüklenmiş piyasaların sağlıklı çalışmasını temin ve
rekabet düzenini sağlama ödevleri ile bağdaşmaz.
* Vergi, bir anlamda kamu giderlerinin herkese
paylaştırılmasını ifade ettiğinden, vergi affı sonucunda
ödemeyenin yükü ödeyene yıkılır. Bu ise anayasa md.
73/1'e ve ayrıca vergi yükünün adil dağılımını öngören
anayasa md. 73/2'ye aykırıdır.
* Devletin vergi aslını affı, devletin ödemelerini
yerine getirme sınırını ve giderek devletin ekonomik
sosyal görevlerini yerine getirme gücünü azaltır. Yasama
organının devletin sosyal ve ekonomik hakları sağlama
gücünü zayıflatacak bir tasarrufta, hem de eşitsizlik
yaratarak bulunması mümkün değildir.
Vergi aslı af konusu yapılamaz.
Ceza ve faiz affedilebilir
Ancak belirttiğimiz gibi, vergi cezalarında af olur. Bu
konudaki takdir hakkı ise yasama organına aittir. Öte
yandan yasama organı, vergi alacağından vazgeçemezken,
vergi aslına bağlı gecikme zammı veya gecikme faizi gibi
fer'i alacaklarından her zaman vazgeçebilir.
Geçmişte çıkarılan af yasalarına bakıldığında, büyük
çoğunlukla vergi aslını içermediklerini ancak ceza,
gecikme faizi veya zammı gibi fer'i borçların
affolunduğunu görmekteyiz.
Farklı uygulamalar
Bu konuda farklı uygulamalara rastlamak da mümkün.
Örneğin, 23.2.1963 tarihli 218 sayılı af kanunu, sadece
vergi cezalarını affetmiştir. Buna karşılık 5383 sayılı
kanunla (gç. md. 3) vergi aslından (ÖTV) dahi
vazgeçilmiştir. Bu maddenin benzerleri son yıllarda
fazladır. Özel uzlaşma öngören 5736 sayılı kanun ise çok
farklı bir uygulama getirmiş ve tarh edilmiş vergi
asıllarını idareye kaldırtmıştır. Bu kanunun idareye
verdiği yetkinin bir tür yasama yetkisinin devri olup
olmadığı ise bize göre tartışmalıdır. 4811 sayılı Vergi
Barışı Kanunu ile matrah artırımı yapanların suçlarına
göz yumulacağı ve görmezden gelineceği düzenlemesi
getirilirken, 5811 Varlık Barışı Kanunu ile geçmişte
işlenmekle birlikte henüz işlendiği saptanmamış suçlara,
geçmişi aklama niteliğinde af getirilmiştir.
Af kanunları tetkik edildiğinde, farklı bir uygulamanın
da ihtilaflı borçlarda yapıldığını görmekteyiz. Bazı af
kanunları, aftan yararlanmayı ihtilaftan vazgeçme
koşuluna bağlarken, diğer bazıları böyle bir koşul
aramamıştır. Ancak bu yöndeki af kanunlarında,
ihtilaftan vazgeçmeden aftan yararlanma halinde, haksız
çıkandan vergi aslı üzerinden % 10 gibi ek bir mali
yüküm daha alınması öngörülmüştür.
Yeni bir af gerekli mi
Bugün için bize göre vergi aslında af çıkartılamaz.
Ancak vergi cezaları artırılabilir, fer'i alacaklardan
vazgeçilebilir.
Peki böyle bir uygulama gerekir mi?
Bize göre evet. Zaten gecikme faizinin normal piyasa
faiz haddini aşan kısmının gecikme faizi olarak
görülmesi, paranın kullanım karşılığı olarak
nitelendirilmesi mümkün olamayacağına göre, gecikme
faizinin bu kısmının da özünde ceza olduğunu kabul etmek
gerekmektedir. Öte yandan 6183 sayılı kanunda
benimsenmiş olan "orantılı tahsil" esası da mükellef
aleyhine çalışan bir düzenlemedir.
Bu gün aşırı yüksek saptanmış faiz ve cezalar
dolayısıyla pek çok mükellef vergi borcunu ödeyemez
durumdadır. 359. maddenin aşırılıkları dolayısıyla
binlerce kişi hapis cezası tehdidi altındadır.
4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu'ndan sonra bu kanunun
doğumuna sebebiyet veren koşullar ortadan kaldırılmadığı
için, bu koşulların yol açtığı aynı ortam bugün tekrar
kendiliğinden oluşmuştur.
Bu sebeple, 4811 sayılı kanun benzeri bir "vergi barışı"
kanununun çıkarılması halinde hem mükellefler
rahatlayacak hem de hazine "varlık barışı"na göre çok
daha fazla gelire kavuşacaktır.
Referans/23.11.2009 |