ÖLÜM
HALİNDE VERGİ BORCU
SORU: Ölüm halinde vergi borcu
ortadan kalkar mı, yoksa söz konusu borçtan mirasçılar
mı sorumlu tutulur?
YANIT: Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki
Yasa'nın 7'nci maddesi hükmü uyarınca kesinleşmiş vergi
borcunun varlığında, borçlunun ölümü halinde mirası
reddetmemiş mirasçılar söz konusu borçtan sorumlu
olmaktadırlar. Bu bağlamda borçlunun ölümünden önce
başlamış olan işlemlere devam olunur.
Ölüm halinde sadece Vergi Usul Yasası'nın 372'nci
maddesinde hükme bağlandığı üzere "vergi cezası"
düşmektedir. Buna göre ölen kişinin kendi fiilinden
kaynaklanan suçlarla ilgili olan ve vergi yasalarına
aykırı hareketlerinin gerektirdiği cezaların
kesilmemesi, eğer söz konusu cezalar kesilip ödenmemiş
ise bu cezaların kalkması ve mirasçılarından aranmaması
gerekmektedir.
Ayrıca ölüm halinde ölen kişinin kendi fiiliyle ilgili
olarak;
* Adına tarh edilmiş veya tebliğ edilmiş veyahut
tahakkuk etmiş vergilerle ilgili olarak kesilmiş bulunan
cezalar,
* Ölümünden sonra ikmalen re'sen veya idarece yapılacak
tarhiyatlara ilişkin olarak vergi ziyaına bağlı cezalar
ile usulsüzlük cezalar, kalkar. (V. Seviğ)
YARGI KARARLARINDA KANUNİ TEMSİLCİNİN SORUMLULUĞU
1. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu
E.2004/238, K.2005/57 sayı ve 1.4.2005 tarihli kararı
"Kanuni temsilcilerin sorumluluğuna ilişkin VUK'un 10.
maddesinin ilk fıkrasında düzenlenen sorumluluğun tatbik
edilebilmesi için söz konusu kamu alacağının temsilcisi
olunan mükellef veya vergi sorumlusundan kısmen veya
tamamen tahsil edilememiş olması ve ilgili kamu
alacağının kanuni temsilcinin vergi ve ilgi ödevleri
temsilcilik sıfatına haiz olduğu zamanda eksiksiz olarak
yerine getirmemiş olmasından kaynaklanması gerekir.
Olayda kanuni temsilcinin sorumluluklarının gereğini
yerine getirmediği iddiası, defter ve belge ibraz
edilmemesi olmayıp, kayıtlarda sahte belge kullanıldığı
iddiası dayanaklı olup vergi ile ilgili işlemlerin
usulüne ve içeriği itibariyle gerçeğe uygun belgelerle
tevsik edilmemesi iddiası kaynaklıdır. bu sebeple
yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldığı tarihten sonra
istenilen defter ve belgelerin ibraz edilmemesinde
davacının kusuru olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü
yönündeki ısrar kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Bununla beraber, asıl borçludan kısmen veya tamamen
tahsil imkânının kalıp kalmadığının ve ayrıca davacının
kanuni temsilci sıfatına haiz olduğu dönemde yapılan
işlemlerde kullanılan belgelerin usule uygun olup
olmadığının yani yükümlüklerine eksik yerine getirme
halinin olup olmadığının araştırılarak elde edilecek
bilgilere göre karar verilmesi gerekir."
2. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu
E.1999/131, K.1999/505 sayı ve 26.11.1999 tarihli kararı
"Ödenmesi istenen borç her ne kadar Davacının
yöneticilik yaptığı dönemi kapsamakta ise de Davacının
sorumluluğunun yöneticilik döneminde beyanname
verilmemesi, beyan edilmiş bir borcun ödenmemesi veya
yapılan inceleme sonunda noksan beyan tespiti hallerinde
söz konusu olacağı, kendisinin kanuni temsilcilik
sıfatının sona ermesinden sonraki yöneticilerin defter
ibraz etmeme eylemi dolayısıyla katma değer vergisi
indirimleri kabul edilmeyerek yapılan tarhiyatta
Davacının kasıt ve ihmalinin söz edilemeyeceğinden adına
düzenlenen ödeme emrinin hukuka uygun bulunmadığı ve
davacının 6183 sayılı yasanın 58. Madde içeriğindeki
yazılı olan nedenlerden dolayı "BORCUN BULUNMADIĞI"
iddiasının kabulü ve ödeme emrinin iptali yönündeki
yerel mahkeme kararı hukuka uygundur."
3. Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E.2007/1,
K.2007/147 sayı ve 27.4.2007 tarihli kararı
"Dava dosyasında mevcut vergi inceleme raporu ve sunulan
belgelerin incelenmesi neticesinde, ödeme emrine muhatap
davacının limited şirketteki hisselerini 5.7.1999
tarihli ticaret sicil gazetesinde yayınlanan 16.2.1999
tarihinde noterden tasdikli hisse devir senedi ile
devrettiği, 16.2.1999 tarihine kadar ise şirketin
herhangi bir ticari faaliyetinin olmadığının ortaklar
kurulu kararı ile de sabit olduğu ve 7/1997 ilâ 1/1999
tarihleri arası beyannamelerinde de şirketin faaliyetsiz
olduğunun bildirildiği, bununla beraber şirket
hisselerinin (…)'ya devri sonrasında ise şirketin yüksek
tutarlı matrahlar vermeye başladığı ancak hesaplanan ve
indirilecek KDV'nin ise denk çıktığı, hazırlanan raporda
şirket aleyhine sahte belge düzenlediği kabulü ile % 2
komisyon geliri üzerinden vergilendirme yapıldığı
anlaşılmıştır. Söz konusu tarhiyata konu tutarın
kesinleşerek ödenmemesi üzerine kanuni temsilci sıfatı
ile davacıdan tahsili istenilmekte ise de ödeme
emirlerine konu alacaktan hisselerini devrettiği tarih
itibariyle davacının sorumlu tutulması mümkün değildir."
4. Danıştay 4. Dairesi E.2007/2148, K.2007/2804 sayı ve
18.9.2007 tarihli kararı
"VUK'un 10. maddesinin son fıkrasında yer alan açık
hüküm uyarınca, tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş
veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin
tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait
sorumluluklarını ortadan kaldırmaz. Bu nedenle, Vergi
Mahkemesi kararının, haciz işleminden önce tebliğ
edilmesi gereken ödeme emrine ait tebliğ işlemlerinin
hukuka uygun olmadığı ve borcun kooperatifin
malvarlığından tahsilinin olanaksız hale geldiği
hususunun da somut olarak ortaya konulamadığı şeklinde
açıklanan gerekçesi yerinde olmakla birlikte, tasfiye
edilmek suretiyle hukuk âleminde varlığı kalmayan
Kooperatifin vergi borçlarından dolayı yönetim kurulu
üyesi ve tasfiye memuru olan davacının sorumlu
tutulamayacağı yolundaki gerekçe yasaya uygun
görülmemiştir."
5. Danıştay 10. Dairesi E.2004/5790, K.2007/520 sayı ve
19.2.2007 tarihli kararı;
"Davaya konu ödeme emri ecrimisil alacağına ilişkin
olup, borcun kaynağı vergi alacağı olmadığı için, söz
konusu ödeme emri konulu uyuşmazlıkta VUK'un 10.
maddesinin tatbiki mümkün değildir. Davalı İdare ödeme
emrinin dayanağı olarak VUK 10. maddesini ve 6183 sayılı
kanun mükerrer 35. maddesini göstermiştir. 6183 sayılı
kanun mükerrer 35. maddesine istinaden de ödeme emri
düzenlenmesi mümkün olduğundan, bu husus tek başına
bozma sebebi kabul edilemez. 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu'nun 84 ve 85. maddeleri uyarınca, dernek tüzel
kişiliğini temsil yetkisi yönetim kuruluna aittir. Dava
dosyasındaki belgelerden, kanuni temsilci olduğundan
bahisle ödeme emri tebliğ edilen davacının dernek
yönetim kurulu yedek üyesi olduğu anlaşılmaktadır.
Yönetim kurulu yedek üyelerinin dernek tüzel kişiliğini
temsil yetkisi olmadığından, ödenmeyen kamu alacağından
da sorumlu tutulmaları mümkün değildir."
6. Danıştay 4. Dairesi E.2008/5383, K.2009/1912 sayı ve
13.4.2009 tarihli Kararı;
"TTK'nın 540. maddesi gereğince, limited şirket
ortaklarının her biri müdür sıfatı ile şirketi temsile
yetkili ve mecburudur. Bununla beraber, şirket ana
sözleşmesi veya umumi heyet kararı ile şirketi temsil
yetkisinin bir veya birkaç ortağa bırakılması da
mümkündür. Kanuni temsilcinin sorumluluğuna ilişkin VUK
10. maddesi ve 6183 sayılı Kanun mükerrer 35. maddeleri
birlikte değerlendirildiğinde, limited şirketin vergi
borcunun öncelikle şirketin malvarlığından tahsiline
çalışılacağı, vergi borcunun şirketten tahsilinin
olanaksız olduğunun tespit edilmesi halinde ise,
vergilendirme ile ilgili ödevleri yerine getirmekle
sorumlu bulunmasına karşın, bu ödevleri yerine
getirmeyen kanuni temsilcilerin takip edileceği, kanuni
temsilcinin varlığından da vergi borcunun tahsil
edilememesi halinde ise ortakların ilgili olduğu döneme
göre sermaye miktarı veya sermaye hissesi göz önünde
bulundurularak takip edilebilecekleri anlaşılmaktadır.
İncelenen dosyada, vergi borcunun şirketten tahsilinin
olanaksız hale geldiği belirtilerek, ortak olan davacı
adına ödeme emirleri düzenlenmiş ise de; dosyada mevcut
ortaklar kurulu kararı ile şirket ortaklarından (...)'nın
şirketi temsile yetkili kılındığı anlaşılmaktadır.
Şirket borçları için söz konusu kişi hakkında kanuni
temsilci sıfatı ile takip yapılmadan, doğrudan sadece
şirket ortağı sıfatına haiz davacı adına düzenlenen
ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır."
ÖZELGELERDE ÜCRET
1. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 3.9.2009 tarih ve
7395 sayılı özelgesi
"Faaliyetleri çerçevesinde üyelerinden herhangi bir
ücret almaksızın meslek edindirme kursları, danışmalık
hizmeti veren odanın bu hizmetleri için başka bir yerde
faaliyeti olmayan, kendisine ait işyeri bulunmayan
sadece odanın mali danışmanlık hizmetlerini yürüten
kişiye yapmış olduğu ödemenin ücret olarak
değerlendirilmesi ve ücret bordrosu düzenlenmek
suretiyle tevkifata tabi tutulması gerekir."
2. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 7.9.2009 tarih ve
7436 sayılı özelgesi
"Aralık 2008 döneminde askerlik hizmetine karşılık
Sosyal Güvenlik kurumuna yaptığı hizmet borçlanmasını
aynı dönemde ödeyen personelin, ödediği borçlanma prim
tutarları, ödenen miktara ulaşılıncaya kadar ücretine
ilişkin vergiye tabi matrahından indirilmesi gerekir."
3. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 29.1.2009 tarih
ve 1994 sayılı özelgesi
"GVK'nın ‘sakatlık İndirimi' başlıklı 31. maddesinde,
çalışma gücünün asgarî % 80'ini kaybetmiş bulunan hizmet
erbabı birinci derece sakat, asgarî % 60'ını kaybetmiş
bulunan hizmet erbabı ikinci derece sakat, asgarî %
40'ını kaybetmiş bulunan hizmet erbabı ise üçüncü derece
sakat sayılacağı ve sakatlık dereceleri itibariyle
belirlenen aylık tutarların, hizmet erbabının ücretinden
indirileceği düzenlenmiştir. Bu arada, gerçek ücretin
tespiti için işveren tarafından verilen para, ayın ve
diğer menfaatler toplamından indirim konusu yapılacak
prim, aidat ve katkıların toplamı ise, ödendiği ayda
elde edilen ücretin % 10'unu (bireysel emeklilik sistemi
dışındaki şahıs sigorta poliçeleri için ödenen
primlerde, ödendiği ayda elde edilen ücretin % 5'ini) ve
yıllık olarak asgari ücretin yıllık tutarını aşamaz. Bu
hükümlere göre, kümülatif vergi matrahının tespitinde,
sakatlık indirimi, askerlik borçlanması ve bireysel
emeklilik ödemeleri primi düşüldükten sonra kalan
tutarın vergiye tabi matrah olarak dikkate alınması ve
bu tutarın diğer aylara kümülatif matrah olarak
aktarılması gerekmektedir."
4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 16.1.2009 tarih
ve 838 sayılı özelgesi
"GVK'nın 23. maddesinin 8. fıkrası uyarınca, hizmet
erbabına işverenlerce yemek verilmek suretiyle sağlanan
menfaatler vergiden istisnadır. Ancak söz konusu
istisnadan yararlanılabilmesi için, işverenlerce,
işyerinde veya müştemilatında yemek verilmeyen
durumlarda çalışılan günlere ait bir günlük yemek
bedelinin 10,00 YTL' yi (1.1.2009 tarihinden itibaren
geçerli olmak üzere) aşmaması ve buna ilişkin ödemenin
yemek verme hizmetini sağlayan mükelleflere yapılması
şarttır. Ödemenin bu tutarı aşması halinde ise aşan
kısım ile hizmet erbabına yemek bedeli olarak nakden
yapılan ödemeler ve bu amaçla sağlanan menfaatler ücret
olarak vergilendirilir. Bu sebeple, personele yemek
bedelinin nakden ödenmesi halinde yapılan bu ödemelerin
tamamının ücret sayılması ve tevkifat yapılmak suretiyle
vergilendirilmesi gerekir."
5. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın
6.7.2009 tarih ve 23119 sayılı özelgesi;
"Harcırah Kanunu kapsamı dışında bulunan müesseselerde
çalışan hizmet erbabına verilecek harcırah unsurları
arasında yer değiştirme masrafına yer verilmediğinden,
İstanbul'da ikamet edip, İstanbul dışında
görevlendirilecek personelin ailesinin ve eşyalarının
taşınmasına ilişkin şirketin karşıladığı ödemelerin
GVK'nın 24/2. maddesi kapsamında vergiden istisna
edilmesi mümkün bulunmamaktadır. Dolayısıyla, söz konusu
ödemeler, hizmet erbabına sağlanan bir menfaat olarak
değerlendirilerek ücret olarak kabul edilmesi ve
tevkifata tabi tutulması gerekir."
6. Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü'nün
7.2.2005 tarih ve 5394 sayılı özelgesi
"Personelin ücretsiz izin kullandığı süre için
ücretinden kesilerek… Sandığı'na ödenen kesenek ve kurum
karşılıklarının, GVK'nın 63/2. maddesi uyarınca ücretin
safi tutarının tespitinde indirim olarak dikkate
alınması gerekir."
7. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 10.3.2009 tarih
ve 5118 sayılı özelgesi
"GVK uygulaması açısından bilirkişi hizmeti ifa edilen
adliyeler birbirinden farklı işveren niteliğindedir.
Farklı adliyelerin farklı birimlerinin kendi vezneleri
tarafından, başka bir ifadeyle ayrı ayrı veznelerce
tahakkuk ettirilip ödenen bilirkişi ücretleri, birden
fazla işverenden ücret alınması hükmündedir. Bu
sebeplerle, yapılan ödemelerin, ödemeyi
gerçekleştirenlerce gelir vergisi tevkifatına tabi
tutulması gerekir. Tevkifat uygulamasında da, her bir
işveren tarafından ayrı ayrı yapılacak bilirkişi
ödemesinin aynı nitelikte bulunan ve ilgili yıldaki daha
önceki ödemelerle birleştirilmesi suretiyle toplam
matraha ulaşılarak bu matrah üzerinden, GVK'nın 103.
maddesi esas alınmak suretiyle yapılması gerekmektedir."
Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz
21.10.2009 |