Birden fazla işyeri
hesabı tek defterde tutulabilir
Gelir İdaresi Başkanlığı birden fazla işyeri
bulunanların söz konusu işyerleri için merkezde tek
defter tutulması ve işyerlerinin hesaplarının bu defter
üzerinde takip edilmesiye yönelik yazı yayımladı.
SORU: Birden fazla iş yerimiz olmasından dolayı, bu
işyerlerimizin performansını daha sağlıklı izleyebilmek
için her bir işyerine ait defter tasdikini ayrı ayrı
yaptırdık ve bu defterleri mevcut kurallara uygun olarak
işledik. Böyle bir durumda işyerlerimiz için ayrı ayrı
defter tutmanın bir sakıncası var mıdır? Yoksa söz
konusu işlerimiz için merkezde tek bir defter tutmak
zorunda mıyız?
YANIT: Vergi Usul Yasası'nın 171. maddesi gereği olarak
"Mükellefler bu kanuna göre tutacakları defterleri vergi
uygulaması bakımından aşağıdaki maksatları sağlayacak
şekilde tutarlar;
* Mükellefin vergi ile ilgili servet, sermaye ve hesap
durumunu tespit etmek,
* Vergi ile ilgili faaliyet ve hesap neticelerini tespit
etmek,
* Vergi ile ilgili muameleleri belli etmek,
* Mükellefin vergi karşısındaki durumunu hesap üzerinden
kontrol etmek ve incelemek,
* Mükellefin hesap ve kayıtlarının yardımıyla üçüncü
şahısların vergi karşısındaki durumlarını kontrol etmek
ve incelemek.
Yasal düzenleme gereği emanet mahiyetindeki değerler
dahil kayıtlara alınmak zorundadır.
Yasa koyucu defter tutma konusunda ilkeleri
belirlemesine karşın söz konusu defterlerin işyeri
bazında veyahut da birden fazla işyeri bulunanlar için
merkezde tek defter tutulması konusunda herhangi bir
sınırlama veyahut da yönlendirme yapmamıştır.
Dolayısıyla "Birden fazla işyeri bulunan kişilerin her
biri işyeri için ayrı ayrı defter tasdik ettirmek
suretiyle defter tutmaları mümkündür. Ancak bu
işletmelerin, bilanço ve gelir tablolarının hesap dönemi
sonunda konsolide edilmeleri yani birleştirilmeleri
gerekir. Ayrı ayrı defter tutmak yerine merkezden tek
bir defter tasdik ettirilerek bu defterde hesapların
şubeler itibariyle izlenmesi de mümkündür. Gelir İdaresi
defterlerin tek merkezden genel müdürlükçe tutulmasını
ve müteharrik (oynar) yapraklı olarak merkezden noter
onayının yaptırılmasını uygun bulmaktadır.(Özyer, Mehmet
Ali "Vergi Usul Kanunu" Yorum ve Açıklamaları 4. Baskı
sf:318)
Ancak buna karşın işyerinde birden faklı emtianın
ticareti yapıldığında ayrı ayrı defter tutmak söz konusu
olamaz.
Birden fazla işyeri bulunanların söz konusu işyerleri
için merkezde tek defter tutulması ve bu işyerlerinin
hesaplarının bu defter üzerinde takip edilmesine yönelik
Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı'nın 29.12.2006
gün ve 103870 sayılı yazısı bulunmaktadır.(V. Seviğ)
YURTDIŞINDAN TAHSİL EDİLEMEYEN ALACAKLAR İÇİN KARŞILIK
SORU: Yurtdışında yapmış olduğumuz bir iş için
alacağımızı tahsil edemiyoruz. Bu konuda olayı ilgili
ülke hukukuna göre dava konusu yaptık. Ancak tüm
uğraşlarımıza rağmen söz konusu alacağı tahsil imkanını
bulamadık. Bu yıl yeniden olayı bir başka açıdan dava
konusu yaptık. Yurtdışından tahsil edemediğimiz bu
alacağımız için karşılık ayırabilir miyiz?
YANIT: Vergi Usul Yasası'nın 323. maddesi gereği olarak
"Ticari ve Zirai kazancın elde edilmesi ve idame
ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;
* Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar,
* Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla
istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan
dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük
alacaklar;
Şüpheli alacak sayılır.
Yasal düzenleme gereği yukarıda yazılı alacaklar için
değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte
karşılık ayrılabilir.
Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık
hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık
teminattan geri kalan miktarı ayrılabilir.
Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları
tahsil edildikleri dönemde kâr-zarar hesabına intikal
ettirilir.
Mevcut yasal düzenlemeden de anlaşılacağı üzere tahsil
edilemeyen alacaklara yönelik olarak karşılık
ayrılmasında yurt içi veyahut da yurt dışı alacak için
herhangi bir ayırım yapılmamıştır.
Yurtdışı alacakların süresinde tahsil edilememesi
halinde başvurulacak yasa yolları ülkelere göre
değişmektedir.
Bazı ülkelerde özellikle yabancı kurum ve kuruluşların
yargı yoluna başvurmalarında farklı yöntemlerin
bulunduğu gözlenmektedir. Bir başka açıdan yasa
yollarına başvuru biçimleri ülkelerin siyasi yönetim
biçimlerine bağlı olarak farklılık göstermektedir.
Dış ticareti tamamen serbest olan veyahut da ticari
faaliyet açısından herhangi bir kısıtlama uygulanmayan
ülkelerde tahsil edilemeyen alacaklar üzerinde yasa
yollarına başvurmak suretiyle sonuç almak mümkün
bulunmaktadır. Bunun için ilgili ülkede konuya ilişkin
olarak dava açılması veyahut da söz konusu ülke hukukuna
göre alacağın cebren tahsiline başvurulmuş olunması
halinde söz konusu alacak için ülkemizde şüpheli alacak
karşılığının ayrılması mümkün bulunmaktadır. Bu bağlamda
söz konusu işlemlerin belgelendirilmesi ve ilgili ülkede
bulunan Türk Konsolosluğunca tasdik edilmesi ayrılacak
karşılığın belgelendirilmesi açısından önem arz
etmektedir.
Bir başka açıdan yurtdışından olan alacakların dönem
sonunda değerlemesi nedeniyle oluşan kur farkları da
asıl alacağa bağlı olarak işlem görecektir. Bu bağlamda
da alacak şüpheli hale gelince daha sonra bu alacağa
bağlı olarak oluşan kur farkları da şüpheli hale gelecek
ve buna bağlı olarak ortaya çıkan kur farkları da
şüpheli alacağa dahil edilerek karşılık
ayrılabilecektir. (Danıştay 3. Daire E.No:1996/176,
K.No:1997/2592) .(V. Seviğ)
VADELİ ÇEKTE REESKONT
SORU: Vadeli çekler yapılan kanun değişikliği ile artık
vadesinde ödenmektedir. Bu durumda vadeli çekleri
özellikle geçici vergi matrahlarının hesaplanması
sırasında reeskonta tabi tutabilir miyiz?
YANIT: 5838 sayılı yasa ile "Çekle Ödemelerin
Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkındaki"
yasaya eklenen geçici 2. madde uyarınca "31.12.2009
tarihine kadar, üzerinde yazılı keşide tarihinden önce
çekin ödenmek üzere muhatap bankaya ibrazı geçersizdir."
Bu hüküm uyarınca 2009 yılı sonuna kadar çekler bir
anlamda vadeli hale gelmiş bulunmaktadır. Konuya ilişkin
olarak Maliye Bakanlığı tarafından 41 sayılı Vergi Usul
Yasası Sirküleri ile yapılan açıklamaya göre vadeli hale
gelen çekler için reeskont yapılamayacaktır. Bunun
nedeni de çeklerin ödeme aracı olması ve bu bağlamda da
geçici olarak belli bir süre çeklerin görüldüğünde
ödenmesi yerine üzerinde yazılı vadesinde ödenme
zorunluluğunun bulunmasıdır.
Dolayısıyla çek keşidecinin mevduatın bulunduğu bankaya,
bu mevduattan belirli bir meblağı kendisinin öngördüğü
kişilere ödenmesi için vermiş olduğu yetkiyi ortaya
koyan bir kambiyo senedidir. Bununla birlikte, çeki
diğer kambiyo senetlerinden ayıran en önemli özellik,
onun bir ödeme aracı olmasıdır. Çek, poliçe ve bono
fonksiyonuna sahip değildir.
Maliye Bakanlığı'nın konuya ilişkin yönlendirmesine göre
çekin ödeme aracı olmasından dolayı senet olarak kabul
edilmesi mümkün değildir. Bizim kişisel görüşümüz ise bu
görüşün tam tersidir. Çünkü çekte geçici olsa dahi
vadenin kabul edilmesi ile birlikte süreli de olsa çek
vadeyi, dolayısıyla reeskonta konu edilebilecek bir
bedeli içermektedir. (Konuya ilişkin ayrıntılı bilgi
için Doğrusöz, Bumin "Vadeli Çekte Reeskont" Referans
2.Nisan.2009 ve 14. Mayıs.2009 ) .(V. Seviğ)
YARGI KARARLARINDA
VERGİ HATASI
Danıştay 4.Dairesi E.2005/1282 K.2006/289 T.23.2.2006
Davacı, kanuni ve iş merkezi Japonya'da bulunan X
Limited Şirketi'nden, vermiş olduğu mühendislik
hizmetleri gereği yurt dışından döviz olarak gönderilen
ücretlerini yıllık gelir beyanına dahil ederek beyan
etmiş, vergisini ödemiş ancak dava açma süresi geçtikten
sonra ücretlerinin istisna kapsamında olduğunu ileri
sürerek yaptığı düzeltme ve şikayet başvurusunun reddi
üzerine açtığı dava vergi mahkemesince olayda açık bir
vergi hatası bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
Ancak, Gelir Vergisi Kanunu'nun 23/14. maddesindeki
istisnaya göre, davacıya ödenen ücretlerin dar
mükellefiyete tabi bir işveren tarafından yurt dışında
elde ettiği kazançlarından döviz olarak ödendiği
hususunun ihtilafsız olması sebebiyle, söz konusu
ücretlerin açık olarak vergiden istisna olması ve beyan
edilen bu ücretlerle ilgili olarak VUK'nun 118/3 hükmüne
göre açık bir vergilendirme hatasının kabulü
gerektiğinden, dava konusu işlemin iptali gerekmektedir.
Danıştay 7.Dairesi E.2002/415 K.2005/2524 T.25.10.2005
İhracat kaydıyla mal teslim eden davacının ilgili dönem
tecil edilen KDV'sinin terkin edilmesi istemiyle yaptığı
şikayet başvurusunun reddine ilişkin işlem, davacının
imalat işi yaptığının kabulü gerektiği ve teslim edilen
ürünlerin de KDV Kanununda öngörülen üç aylık süre
içinde ihraç edilmediği yolunda bir tespitinde olmadığı
gerekçesiyle mahkemece iptal edilmişse de; VUK'nun 122
ve 124. maddelerine göre düzeltilmesi talep edilecek
vergi hatalarının, kendisinden düzeltme isteminde
bulunulan idari makamın veya uyuşmazlık halinde yargı
yerinin, anılan Kanunun 3. maddesinde öngörülen yorum
tekniklerine başvurmadan ilk bakışta anlayabileceği
açıklıktaki vergilendirme yanlışlıkları olması, olayda
ise uyuşmazlığın çözümünün davacının imalatçı olup
olmadığının belirlenmesine bağlı olması, bu belirlemenin
Sanayi Sicili Kanunu'nun 1. maddesinin yorumlanmasını
gerektirmesi dolayısıyla davada ileri sürülen hatanın
VUK'un aradığı anlamda vergi hatası olmaması ve bu
iddianın ancak süresinde ve tarhiyata karşı açılan
davada ileri sürülmesi ve incelenmesinin mümkün olması
sebepleriyle, hukuki bir sorun teşkil eden ve yasaların
yorumu sonucunda çözümlenecek nitelikte olan uyuşmazlık
hakkında VUK'nun 122. ve 124. madde hükümleri
uygulanamayacağından, işlemin iptali yönündeki mahkeme
kararında isabet yoktur.
Danıştay 4.Dairesi E.2002/2207 K.2004/340 T.26.2.2004
Davacının ilgili dönem muhtasar beyannamesini postayla
vergi dairesine gönderdiği, verdiği dilekçeyle tahakkuk
eden verginin KDV iade alacağından mahsubunu istediği
ancak beyannamenin imzasız olması nedeniyle imzanın
tamamlatılması için bildirimde bulunulmasına karşın imza
eksiliğinin giderilmemesi üzerine takdir komisyonunca
beyannamede belirtilen matrahın takdir edildiği,
ihbarname ve ödeme emri aşamasında dava açılmadığı,
idarece mahsubun yapıldığı ve davacının kesilen
kaçakçılık cezası ile hesaplanan gecikme faizinin
kaldırılması için yaptığı düzeltme ve şikayet
başvurusunun reddi üzerine, tesis edilen olumsuz işlemin
iptali için dava açtığı olayda; beyannamede imza
bulunmaması re'sen tarh nedenleri arasında sayılmadığı
halde takdir komisyonuna gidilmişse de verilen
beyannamedeki matrah esas alınarak tarh edilen verginin,
davacının mahsup istemi doğrultusunda KDV iade
alacaklarından mahsup edildiğinin tartışmasız olması
sebebiyle, vergi ziyaından söz edilemeyeceği gibi
vergiye bağlı kaçakçılık cezası ile hesaplanan gecikme
faizinde yasaya uyarlık bulunmadığından, yapılan
düzeltme ve şikayet başvurusunun reddedilmesi işleminde
isabet yoktur
ÖZELGELERDE
EMLAK VERGİSİ
1- Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 25.9.2006 tarih ve
1742 sayılı özelgesi;
"1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 93/1-C maddesinde,
kooperatiflerin, kooperatif birliklerinin, kooperatif
merkez birliklerinin ve Türkiye Milli Kooperatifler
Birliğinin, kiraya verilmediği veya irat getirmeyen bir
cihete tahsis edilmediği müddetçe sahip oldukları
gayrimenkul mallar üzerinden alınacak her türlü
vergilerden muaf olduğu düzenlenmiştir. Bu hüküm
uyarınca, konut yapı kooperatifinin kendi hizmet
binasını kiraya vermemiş olması şartı ile emlâk
vergisinden muaf olduğunun kabulü gerekir."
2- Adana Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 9.10.2007 tarih ve
1346 sayılı özelgesi;
"38 seri no'lu Emlak Vergisi Genel Tebliğinde, sosyal
güvenlik kurumlarından emekli, dul, yetim, ölüm ve
maluliyet aylığı alanların, bu aylıkları dışında başka
gelirlerinin bulunması halinde, bunların meskenine
indirimli vergi oranının uygulanmayacağı, mükellefin
gelir getirmeyen işyeri, arsa ve araziye sahip olmasının
ise indirimli vergi oranından yararlanmasını
engelleyemeyeceği düzenlemesine yer verilmiştir. Bu
hüküm ve Emlak Vergisi Kanununun (EVK) 8. maddesi
düzenlemesi gereğince, maliki bulunulan mesken için
indirimli emlâk vergisi oranından faydalanılabilmesi
için, sahip olunan diğer arsadan dolayı hiçbir gelirin
olmaması gerekir."
3- Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 5.5.2004 tarih ve
22023.M sayılı özelgesi;
"Kat irtifakı, arsa payına bağlı bir irtifak çeşidi
olduğundan emlâk vergisinin arsa olarak ödenmesi
gerekir.Söz konusu arsa üzerinde yapılmakta olan
inşaatla ilgili olarak ise, söz konusu inşaatın tamamen
bitmesi veya sahibi adına kat irtifakı kurularak mesken
olarak kullanılmaya başlanılması halinde, inşaatın sona
erdiği veya meskenin kullanılmaya başlanıldığı bütçe
yılı içerisinde, bu hallerin bütçe yılının son üç ayı
içinde gerçekleşmesi halinde ise olayın meydana geldiği
tarihten itibaren üç ay içinde bildirimin ilgili
belediyeye verilerek bina vergisinin ödenmesi gerekir."
4- Tekirdağ Vergi Dairesi Başkanlığı'nın Aralık 2006
tarih ve 1452006 sayılı özelgesi;
"Müdürlüğünüzün, lehine 39 yıl süre ile irtifak hakkı
tesis edilen mülkiyeti Hazine'ye ait arazi için, EVK
hükümlerine göre arazi vergisi mükellefi olunmaması
nedeniyle bu arazi üzerine inşa edilen binalar için
verilecek bina vergisi beyannamesinde asgari beyan
değerinin hesabında bina değerine arsa değerinin dâhil
edilmemesi gerekmektedir."
5-Antalya Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 21.7.2003 tarih
ve 28 sayılı özelgesi;
"4572 sayılı Tarım satış Kooperatifler ve Birlikleri
Hakkında Kanununun 6/d maddesinde, sermaye ve yedek
akçeleri ile taşınmaz malları ve bunların gelirleri,
ihtiyaçları için satın aldıkları ve alacaklarını tahsil
gayesiyle mülk edindikleri taşınmaz malları ve bunların
bir önceki sahiplerine geri verilmesi işlemleri ile
gayrimenkullerine ilişkin cins, nev'i, isim ve unvan
değişiklikleri ile tahsislerinin her türlü vergi, resim
ve harçtan muaf olduğu düzenlenmiştir. Bu düzenleme
gereğince söz konusu kooperatiflerin sahip oldukları
taşınmazlara için emlâk vergisi ödemeleri gerekmez."
Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz
Referans/20.05.2009 |