Çalışma hayatının kuralları değişiyor !
Batıda hem işçi hem de işveren
köklü bir değişim sürecinden geçiyor. Kuşaklardır
kanıksanan bazı değerler rafa kalkıyor. Modern iş
dünyasının yeni prensipleri, krize ve işsizliğe
gösterilen tepkilere de şekil veriyor.
20. yüzyılın ilk yarısındaki küresel buhran sonrasının
en ağır ekonomik krizine sahne olan sanayi ülkelerinde
çalışanlar neden kitleler halinda sokaklara dökülüp
ağızlarını açmıyorlar?
Son 20 yıl ortalama işçi ve memurun da yüzünü
güldürmemişti. “London School of Ecomocis”de öğretim
üyeliği yapan Richard Sennett, hisse senetlerinin hızla
değer kazandığı bereketli yıllarda da ‘işverilen’
durumundakilerin maddi durumlarında düzelme olmadığını,
aksine iş ağırlığının daha da arttığını söyledi:
“Son 15 yılın ‘Yeni Ekonomi’ dönemindeki iş
organizasyonu değişikliklerinin en karakteristik
özelliklerinden biri de bireyler arasındaki bağ ve
ilişkilerin gevşemiş olmasıdır. Birey kimliğini
kaybetti. Kısa vadeli düşünebilen bukalemuna döndü.
Herkes piyasa değerini arttırmanın peşindeydi. Uzun
vadeli kâr yerine, ‘hisse senetlerim nasıl değerlenir?’
düşüncesi hâkimdi.”
SADAKAT KAVRAMI UNUTULDU
Richard Sennett, öncelikle finans dünyasının en üst
katlarında, medyacılıkta, yaratıcı iş kollarında ve
ileri teknoloji şirketlerinde işletmeye ve çalışana
sadakat kalmadığını ve bunun da bu işletmelerde çalışan
insanların günlük hayatını önemli ölçüde değiştirdiğini
anlattı:
“İnsanların bir tarafından girip öteki tarafından
çıktığı döner kapıya benzeyen organizasyonlarda yerine
bağlılık kalmaz. Uzun süre birlikte çalışılmayacağı için
aynı durumdaki diğer bireylerle olan ilişkiler yüzeyde
kalır. Karşılıklı güven yaratılamaz ve dayanışma ortadan
kalkar. Dayanışmayı bilmediklerinden, modern iş
dünyasının alt ve orta kademelerinde çalışanları sendika
üyesi yapmak son derece zordur.”
HEVES VE ENERJİSİNİ YİTİREN PERSONEL
Personel seçimi ve yönetiminin de çağımızda, ’20 kişi
arasından en yeteneklisinin, en sıra dışı olanının
seçilip, diğer 19’unun kaale bile alınmadığı’ bir
niteliğe büründüğünü belirten Sosyolog Sennett, başarı
ve rekabetten başkasını tanımayan sanayi toplumundaki bu
sapıkça anlayışın, verimli çalışamayacağı düşünülen
diğer 19 kişiyi aşağılayıp rencide etmekten
sakınmadığını söyledi:
“Sen kötüsün’, demek istemiyor. Günümüzün işvereni,
‘seni dikkate bile almıyorum, beni ilgilendirmiyorsun',
diyor. ‘Benim tek derdim, 20 kişi arasından aradığımı
bulmak’, diyor. Bu dışarıda kalanlar açısından son
derece moral bozucu bir şey. İşe yaradığını düşünen
insanı bile hevesinden ve enerjisinden ediyor. Bu sadece
işte değil, İngiltere ve ABD’deki eğitim sisteminde de
böyle. Almanya’da inşallah böyle değildir ama Fransa da
onlardan pek farklı değil.”
SİSTEM DEĞİL SEFİLLİK
İşler kötüye gittiğinde şirketi yönetenlerden hesap
sorulmayacağını bilmenin çalışanları çaresizliğe
sürüklediğini anlatan ‘London School of Economics’
öğretim üyesi Richard Senneth, güç ve otorite arasındaki
uçurumun büyümesinin işletme bünyesindeki pozisyonu
zayıf olanları bağımlı kılıp esnekliğini elinden
aldığını söyledikten sonra sözlerini şöyle sürdürdü:
“Son 30 yılda yapılandırılan sistem tam anlamıyla
sefilliktir. Kurumsal altyapı son derece gayrı adil…
Bütün Anglosaksonlar gibi ben de, yönetimdekilerden
yeteneksizlikleri yüzünden hesap sorulmasını önce
Almanya’nın başarmasını umuyorum. Böylece içinde
bulunduğumuz sistem bünyesinde köklü bir sosyal
değişiklik başarılmış olacaktır.”
STAR
19.05.2009 |