Tekerrürde yeni
sorunlar
İdari para cezası ile yaptırıma bağlanmış ve
Kabahatler Kanunundan sonra birer kabahat türü olarak
karşımıza fiillere uygulanacak yaptırımın tekerrür
sebebiyle artırılmasını öngören Vergi Usul Kanunu
düzenlemesinden daha önce söz etmiştik. Söz etmemizin
sebebi de bu düzenlemenin uygulamasında ortaya çıkan
sorunlardı.
Uygulamada tekerrür konusu giderek sorunlu bir hâl
almaktadır. Bu günkü yazımızda da bu yeni sorunlara
değinmek istiyoruz. Ancak önce tekerrür düzenlemesine
kısaca tekrar bakalım.
Tekerrür, bir suçtan dolayı cezanın kesinleşmesinden
sonra, tekrar suç işleyenlere, ilk suçun yaptırımının
suçu önleyicilik işlevinin yetersiz kaldığı görüşü ile
verilecek cezanın artırılması şeklinde tanımlanabilir.
Tekerrür müessesesi özünde, suç failinin suç işleme
eğiliminin önlenmesinde ve failin suç işlemekten
alıkonulmasında verilen önceki cezanın yetersiz kaldığı,
bu nedenle sonraki cezanın bu maksatları da
gerçekleştirebilmesi için artırılması gerektiği
düşüncesine dayanmaktadır. Vergi suçlarında tekerrür,
Vergi Usul Kanunu'nun (VUK) 339. maddesinde, şu şekilde
düzenlenmiştir:
"Vergi ziyaına sebebiyet vermekten veya usulsüzlükten
dolayı ceza kesilen ve cezası kesinleşenlere, cezanın
kesinleştiği tarihi takip eden yılın başından başlamak
üzere vergi ziyaında beş usulsüzlükte iki yıl içinde
tekrar ceza kesilmesi durumunda vergi ziyaı cezası yüzde
elli, usulsüzlük cezası yüzde yirmibeş artırılmak
suretiyle uygulanır."
Aktardığımız maddeye göre, sonraki fiillerin cezasının
tekerrür hükümleri uyarınca artırılabilmesi için, önceki
fiilin cezasının da aynı türden olması ve kesinleşmiş
bulunması gerekmektedir.
Kanun hükmü gereği, tekerrür hükmümün uygulanabilmesi
için sonraki fiil dolayısıyla kesilen cezanın, önceki
fiil için kesilen cezanın kesinleşmesinden sonra
kesilmiş olması gerekmektedir.
Burada bir sorunla karşı karşıyayız. Tekerrür uygulaması
için, bu koşula uymak yeterli midir, yoksa uygulamada
cezaların dönemlerine de dikkate etmek gerekir mi?
Adı bizde saklı bir vergi dairesi, bir mükellefe 2007
yılında sözleşmeden doğan damga vergisi dolayısıyla ceza
kesmiş, mükellefte cezanın tutarını dava konusu etmeye
değer görmeyerek ve indirim hükümlerinden yararlanarak
vergi ve cezayı ödemiştir. Daha sonra 2008 yılında bu
mükellefin 2004 ve 2005 yılı hesapları incelenmesi
sonucunda hakkında cezalı vergi tarhiyatı yapılmış,
ancak cezalar daha önce kesinleşmiş vergi ziyaı
cezasının bulunduğu gerekçesi ile tekerrür hükmü
uyarınca yüzde 50 oranında artırılarak kesilmiştir.
Burada tekerrür uygulaması ilk bakış itibariyle ve
şeklen doğru gibi gözükmekteyse de hem tekerrür
müessesesinin ihdas amacına hem de mantığına aykırıdır.
Çünkü bu uygulamada 2007 yılında işlenen bir fiile
kesilen cezan, 2003 yılında işlenen bir fiile kesilen
ceza için artırım sebebi olmuştur. Oysa ki, tekerrür
düzenlemesi, yukarıda da belirttiğim gibi, suç failinin
suç işleme eğiliminin önlenmesinde ve failin suç
işlemekten alıkonulmasında verilmiş ve kesinleşmiş
önceki cezanın yetersiz kaldığı, bu nedenle sonraki
cezanın bu maksatları da gerçekleştirebilmesi için
artırılması gerektiği düşüncesine dayanmaktadır. Oysa
aktardığım olayda 2007 yılında kesinleşmiş bir cezadan,
2004 ve 2005 yılında işlenen filler için böyle bir işlev
yüklenmesi mümkün değildir.
Bu nedenle Kanundaki düzenlemeyi, "Vergi ziyaına
sebebiyet vermekten dolayı ceza kesilen ve cezası
kesinleşenlere, cezanın kesinleştiği tarihi takip eden
yılın başından başlamak üzere, belli süreler içinde
işlenen filler dolayısıyla tekrar ceza kesilmesi
durumunda cezanın artırılacağı şeklinde anlamak ve
uygulamak, Kanun koyucunun amacına hizmet edecektir.
Burada bir sorunu da biz kendiliğimizden ortaya atalım.
Bu ikinci cezanın bir yolla kesinleşmesinden sonra
mükellef tarafından ödenmezse ve o şirketin hesaplarını
tasdik eden Yeminli Mali Müşavirin (YMM) sorumluluğuna
gidilirse, YMM tekerrürlü cezadan mı, yoksa tekerrürsüz
cezadan mı müteselsilen sorumlu olacaktır.
Bu konuyu çeşitli vergi dairelerinin müdürlerine sorduk.
Bir kısmı cezaların şahsiliği ilkesine göre, tekerrür
dolayısıyla artırılan kısımdan YMM'nin sorumlu
olmayacağı görüşünü, bir kısmı da müteselsil sorumluluk
müessesesinin özü gereği YMM'nin mükellefe kesilen
toplam ceza tutarı müteselsilen sorumlu olduğunu, bu
nedenle tekerrür dolayısıyla artırılan kısmın YMM'den de
aranacağını savundular. Demekki burada da uygulamada bir
görüş birliği yok.
Bize göre, tasdikin doğru olmaması halinde YMM'lere
yaptırım olarak öngörülen müteselsil sorumluluk, zaten
akla ve Anayasaya aykırı. Olması gereken sorumluluk,
kusur sorumluluğu. Biraz daha ileri gidelim. Cezaların
şahsiliği ilkesi, bir Anayasal ilke. Borçlar hukukunda
düzenlenen müteselsil sorumluluk müessesesi, Anayasal
ilkenin önüne geçemez. Bu nedenle tekerrür
artırımlarından YMM sorumlu tutulamaz.
Önceki yazılarımızda tekerrür düzenlemesinin uygulamada
yarattığı bir çok sorundan daha bahsederek, burada
uygulamayı yönlendirecek bir Genel Tebliğ'e ihtiyaç var
demiştim. Bu Genel Tebliğ çıkmadıkça ve uygulama
yönetilmekçe, bu konuda daha çok sorun yaşayacağız,
anlamsız veya gereksiz pek çok ihtilafla uğraşacağız.
Bumin Doğrusöz
referans/19.01.2009
|