2009 yılı vergi
gelirlerinin oluşumu ve analizi
2009 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Yasası 31.12.2008 gün
ve 27.097 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Ancak
söz konusu Resmi Gazete'nin incelenmesinde görüleceği
üzere yayımlanan bütçe yasasında "2009 yılı Genel Bütçe
Gelirleri" yer almamaktadır.
06 Ocak 2009 tarih ve 27.102 sayılı Resmi Gazete'de yer
alan düzeltmeden anlaşılacağı üzere 31.12.2008 tarihinde
yayımlanmış olan 5828 sayılı "2009 yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu'nun eki cetvellerden B cetvelinin
yayımlanmayan 2009 yılı Genel Bütçe Gelirleri bölümü,
1608'inci sayfadan sonra gelmek üzere" gecikmeli olarak
yayımlanmıştır.
Bu bilgilere göre 2009 yılı Genel Bütçesi'nin (B)
cetvelini oluşturan "Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu
İdareleri Tarafından İlgili Mevzuata Göre Tahsiline
Devam Olunacak Gelirler" 06 Ocak 2009 tarihli Resmi
Gazete'de yer almakta olup, 2009 yılı bütçesine
sağlanacak gelirlerin kaynakları miktar olarak
gösterilmiştir.
2009 yılı genel bütçe gelirleri içerisinde toplam vergi
gelirleri içinde toplam vergi gelirlerinin payı yaklaşık
yüzde 90'dır. Bir başka açıdan vergi gelirlerinin
oluşumunda gelir ve kazançlar üzerinden alınan
vergilerin yaklaşık payı yüzde 31, mülkiyet üzerinden
alınan vergilerin payı yüzde 2, dahilde alınan mal ve
hizmet vergilerinin payı yüzde 42, uluslararası ticaret
ve muamelelerden alınan vergilerin payı yüzde 20, Damga
Vergisi ile harçların toplam payı ise yüzde 5'tir.
Bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere ülkemizde toplam
vergi gelirlerinin 2009 yılında yüzde 31'i gelir ve
kazançlardan sağlanacak, buna kaşılık yaklaşık toplam
yüzde 69'u ise bir anlamda dolaylı vergilerden
oluşacaktır.
Oysa anayasal buyruk gereği "Herkes, kamu gelirlerini
karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle
yükümlüdür."
Mali gücün en önemli göstergesi elde edilen gelir ve
kazançlardır. Oysa ülkemizde gelir ve kazançlar
üzerinden alınan vergilerin toplam vergi gelirleri
içindeki payı düşüktür. Bu durum ülkemizde "vergi
yükünün adaletli ve dengeli" dağılımını olumsuz
etkilemektedir.
Gelir ve kazançlar üzerinden alınan vergilerin en
önemlisi Gelir Vergisi'dir. Çünkü gerçek kişilerin
gelirleri Gelir Vergisi'ne tabi olup, söz konusu vergi
beyan esasına göre alınmaktadır. Oysa ülkemizde Gelir
Vergisi'nin yaklaşık yüzde 91,3'ü kesinti yoluyla tahsil
edilmektedir. Buna karşılık Gelir Vergisi'nin sadece
yüzde 5'i beyan yoluyla sağlanabilmektedir.
Oysa Gelir Vergisi Yasası'nın 83'üncü maddesi gereği
olarak "Hilafına hüküm olmadıkça, Gelir Vergisi
mükellefin veya vergi sorumlusunun beyanı üzerinden"
alınır. Ülkemizde sınırlı bir mükellef grubu hem
kendisine hem de başkalarına ait gelirleri
vergilendirmek suretiyle sorumlu sıfatıyla Gelir Vergisi
öder hale gelmiş bulunmaktadır.
Avrupa Birliği ve ABD ile diğer gelişmiş ekonomilerde
Gelir Vergisi'nin bu kadar yüksek oranda stopaj yolu ile
tahsil edildiği bir başka ülke yoktur.
Ülkemizde vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 55,4'ü Katma
Değer ve Özel Tüketim Vergisi toplamından ibarettir. Söz
konusu vergilerin verimliliği ekonomik konjonktüre göre
değişmektedir. Ekonomide yaşanan durgunluk bu tür
vergileri olumsuz etkilemektedir.
İthalat aşamasında alınan vergiler toplam vergi
gelirlerinin yüzde 19'udur. Bu vergilerin verimliliği
ise ithalat hacmine bağlıdır. İthalat hacmi arttıkça
ithalatta alınan vergiler de artmaktadır.
2009 yılı genel bütçe gelirleri içinde ithalatta alınan
Özel Tüketim Vergisi rakamına yer verilmemiştir. Söz
konusu rakamın eklenmesi ile birlikte ithalatta alınan
vergi gelirlerinin toplam vergi gelirleri içindeki
payının artacağını kabullenmek gerekmektedir.
Bütçe vergi gelirleri içinde yer alan Özel İletişim
Vergisi beyana dayanan Gelir Vergisi hasılatının
yaklaşık iki katıdır.
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere ülkemizde
Gelir Vergisi verimliliğini yitirmiş, adeta bir
formalite vergisi haline dönüşmüştür. Gelir Vergisi'nin
yüzde 91,3'ünün tevkifat yoluyla elde edilir olması,
tevkifat yükümlülüğü olanları öncelikle finansman
açısından sıkıntıya sokmakta ve buna bağlı olarak da
kayıtdışılığı artırmaktadır.
IMF ile bugüne kadar yapılan görüşmelerde vergilendirme
açısından iki konu öne çıkmaktadır. Türk vergi
sisteminde verimliliği artırmak için verginin tabana
yayılması, yani mükellef sayısının artırılması
gerekmektedir. Ülkemizde bugüne kadar yapılan
çalışmalarda verginin tabana yaygınlaştırılmasında
başarılı olunamamıştır.
Vergi gelirlerinin artırılmasında öngörülen ikinci
yöntem ise özellikle dolaylı vergilerin oranını belli
bir süre için artırmaktır. Bu yöntem ise yine
kayıtdışılığın artmasına yönelik işlemleri artırmakta
olup, bu tür vergiler aynı zamanda fiyat unsurunun bir
parçası haline geldiğinden doğrudan tüketicilere
yansımaktadır.
Dünyada yaşanan ekonomik krizin etkisi ile yaşanan
sorunlar, vergi gelirlerini doğrudan etkilemektedir.
Büyük bir olasılıkla tüm dünya ülkelerinde 2009 yılında
belli bir durağanlık veya düşüş yaşanacaktır. Buna bağlı
olarak özellikle vergi gelirlerinin büyük bir bölümünü
dolaylı vergilerden sağlayan ülkemizde de beklenen
hasılatlara ulaşmak kanımızca pek kolay olmayacaktır.
Veysi Seviğ
Referans/17.01.2009 |