Mükellefi korumak
Hemen her idari işlemde
olabileceği gibi vergilendirme işlemlerinde da hata
olabilir. İdari işlemlerde hataların düzeltilmesi,
iptal, geri alma, düzeltme gibi çok çeşitli yollarla ve
idare hukukunun genel esaslarına göre düzeltilebilirken,
vergi işlemlerinde hata kavramı Vergi Usul Kanununda dar
anlamda tanımlanmış ve düzeltilme yöntemleri sınırlı bir
şekilde düzenlenmiştir.
Vergi Usul Kanununun "vergi hatası" başlığını taşıyan
116. maddesinde vergi işlemlerinde ortaya çıkabilecek
hata kavramı, "vergiye ilişkin hesaplarda veya
vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere
fazla veya eksik vergi istenmesi veya alınması" şeklinde
tanımlanmıştır.
Kanunun izleyen maddelerinde ise vergi hatası, hesap
hataları ve vergilendirme hataları olarak iki ayrı kısma
ayrılmıştır. Kanunun 117. maddesi hesap hatalarını,
matrah hataları, vergi miktarında hatalar, verginin
mükerrer alınması şeklinde üç türde belirlemiştir. 118.
madde de ise vergilendirme hatası olarak, mükellefin
şahsında hata, mükellefiyette hata, verginin konusunda
hata, vergilendirme veya muafiyet döneminde hata
şeklinde dört tip belirlemiştir.
Bu maddelerin uygulamasında Vergi İdaresi, hatanın genel
tanımında yer alan "haksız yere fazla veya eksik vergi
istenmesi veya alınması" ibaresini ikinci plana iterek,
sadece 117 ve 118. maddelerde sayılan türlerde bir hata
iddiası varsa verginin haksız yere alınıp alınmadığının
bu hükümlere göre irdelenebileceği görüşünü
benimsemiştir. Bu görüş ortaya çıkan ihtilaflarda yargı
tarafından da benimsenmiştir.
Dolayısıyla uygulamada hata hükümlerinin yüklendiği,
haksız vergilendirmeyi önleme işlevi tam olarak yerine
gelemez hale gelmiştir. Çünkü Kanundaki hata hükümleri,
adeta maddi hata hükümleri gibi olup, sadece açık ve
yoruma gerek duyulmayan bariz hataları içermektedir.
Bu durumda sorunun çözümünün bir irdelemeye, maddi
olayların değerlendirilmesine, bir hukuki tahlile bağlı
olduğu haller, hata kapsamı içerisinde
değerlendirilmemektedir. Konuya ilişkin Yargı anlayışı
da bu yöndedir.
Öte yandan 6183 sayılı Kanunda düzenlenen cebri icra
işlemlerinde ortaya çıkan hatalar için de, düzeltme
hükümlerinin Vergi Usul Kanununda yer aldığı, 6183
sayılı Kanunda ise bu hükümlere bir gönderme (atıf)
yapılmadığı gerekçesi düzeltme yolu kapalı
tutulmaktadır.
Gerek bu düzenlemelerin gerekse düzenlemelerin
uygulamasının önemli hak kayıplarına yol açan ve önce
mükellef haklarını sonra mülkiyet hakkını zedeleyen
sakıncaları bulunmaktadır.
Düzenlemelerin birinci sakıncası, hangi değerlendirmenin
hata halini oluşturduğunun, pek çok olayda net olarak
anlaşılamamasıdır. Yargı yoluna başvurmak yerine,
ihtilafların idare ile barışcıl çözüm yolu olarak
gösterilen ve kısa sürede çözüm almaya yönelik olan hata
ve düzeltme hükümlerine göre başvuruda bulunan pek çok
kişi, taleplerinin reddi üzerine yargıya
başvurduklarında, yaşadıkların olayın "hata ve düzeltme
hükümleri kapsamına girmediği gerekçesi" ile
karşılaşmakta ve hak kayıpları doğmaktadır. Önce idareye
sonra yargıya başvurulan pek çok olayda, idari
başvuruların hata hükümleri kapsamında olmadığı ve
dolayısıyla idari başvurunun süreyi kesmediği gerekçesi
ile davalar süreden reddedilmektedir.
Öte yandan hata hükümlerinin dar yorumlanması ve
yasalarda haksız alınan vergilere ilişkin olarak
mükelleflere başkaca bir yolun gösterilmemiş olması,
haksız alınan vergilerin hazinenin kazanç hanesine
yazılmasına yol açmaktadır.
Örneğin kendisine kesilen üç kat vergi ziyaı cezasını
ödeyen, ancak daha sonra ceza mahkemesinde beraat eden
bir mükellefin, haksızlığı yargı kararı ile sabit olan
üç kat cezanın bir kata dönüştürülmesini talep
edebileceği her hangi bir yol hukukumuzda yoktur. Defter
ve belgelerini süresinde ibraz edemeyen ve dolayısıyla
KDV indirimleri reddedilmek suretiyle hakkında cezalı
tarhiyat yapılan bir mükellefin, defter ve belgelerini
bulduğunda idarenin yeniden inceleme yaparak tarhiyatın
gözden geçirilmesini isteyebileceği bir yol mevcut
değildir. İnceleme Raporuna dayalı olarak tarh edilen
vergi ve cezayı itirazsız ödeyen bir mükellefin bu
Raporda toplama hatası bulunduğunu sonradan belirlemesi
halinde veya toplama hatası bulunan bir ödeme emrini
itirazsız ödeyen bir mükellefin sonradan bunu fark
etmesi halinde yahut amortisman ayırmayı unutan bir
mükellefin sonradan bu amortisman giderinin dikkate
alınmasını istemesi halinde, başvurabileceği bir hukuki
yol yoktur.
Özel hukukta dahi kişiler birbirlerine yaptıkları haksız
ödemelere karşı menfi tespit davası, sebepsiz
zenginleşme davası gibi hukuksal yollarla korunurken,
devletin egemenlik hakkından yararlanarak güçlü
yetkilerle donatılmış vergi idaresi karşısında zayıf
durumdaki bireylerin korunmamasını, hukuk devleti ile
bağdaştırmak mümkün değildir.
Mükellef haklarını korumak ve gözetmek, her hangi bir
hukuki değeri olmayan bildirgeler yayınlamakla değil,
haksız işlemlere maruz kalanlara başvurabilecekleri
yollar açmakla olur.
Bumin Doğrusöz
referans/13.04.2009 |