Yanlış mukteza ve
vergi aslı
Vergi Usul Kanunu'nun 413. maddesine göre
mükellefler, Maliye Bakanlığı'ndan veya Maliye
Bakanlığı'nın bu hususta yetkili kıldığı makamlardan
vergi durumları ve vergi uygulaması bakımından müphem ve
tereddütü mucip gördükleri hususlar hakkında izahat
isteyebilirler.
Aynı maddenin 2. fıkrasına göre yetkili makamlar da
açıklama istenen konularda mükellefe yazılı açıklama
vermek zorundadırlar. Bu yazılı açıklamaların
uygulamadaki adı "mukteza" veya "özelge"dir. Aynı konuda
açıklama talebi birden fazla ise bu konuda "sirküler"
adı verilen metinlerle ortak açıklama da verilebilir.
Pek çok vergi hukuku kitabında bu "yazılı izahat isteme
hakkı" bir mükellef hakkı olarak nitelendirilmekteyse de
bu konunun galiba biraz tartışılması gerekir. Zira hak,
hukukun himayesinde olmak, ihlal edildiğinde yaptırıma
bağlanmış olmak durumundadır. Aksi halde "hak"tan kolay
kolay söz edilemez. Burada da bu hakkın hukuken korunan
bir hak olduğunu söylemek güçtür. Çünkü idareyi "yazılı
izahatı vermeye" zorlayan herhangi bir düzenleme
mevzuatımızda yoktur. İdare mükellefin tereddüte düştüğü
konuda isterse yazılı izahatı verir, isterse vermez.
Bu hakkın bir mükellef hakkı olarak yaşama
geçirilebilmesi için bir yazımızda, söz konusu yasa
maddesine bir "cevaplama süresi" konulmasını önermiş ve
sürenin hukuki anlam ve sonucu olarak da "süresinde
izahat verilmeyen hallerde, mükellefin benimsediği ve
izahat talebinde önerdiği veya gösterdiği çözüm
önerisinin idarece de benimsendiğinin kabul
edileceğinin" yasada hükme bağlanmasını (İtalyan modeli)
savunmuştum. Yine aynı görüşteyim.
Bugünkü hali ile mukteza bağlayıcı mıdır? Mükellef için
değildir, inceleme elemanları için değildir, yargı için
değildir. Peki kimi bağlar? Sadece idareyi ve kendini
mukteza ile bağlı kabul eden meslek mensuplarını.
Muktezanın bu durumu, Yüksek Planlama Kurulu tarafından
da görülmüştür ki İstanbul'un Finans Merkezi Olmasına
İlişkin Eylem Planı'nda "etkinleştirilmiş mukteza
sistemine geçilmesi" yolunda öneri oluşturulmuştur.
(2.10.2009 tarihli Resmi Gazete, 2009/31 sayılı YPK
Kararı.)
Mukteza, bir başka deyişle idare tarafından verilen
yazılı izahat yanlış olabilir mi? Olabilir. Zaten
uygulamada da vergi dairesi başkanlıklarının verdiği pek
çok mukteza daha sonra Gelir İdaresi Başkanlığı
tarafından düzeltilmekte ve verilmiş muktezaya uygun
davranan mükelleften bu defa düzeltilmiş muktezaya uygun
davranılması beklenilmektedir. Veya inceleme elemanları
muktezaya itibar etmemektedir.
Bu noktada muktezanın önemi, sadece "verilen yazılı
izahata uygun davranan mükellefe, bu izahatın yanlış
olması halinde ceza kesilmemesinde" kendini
göstermektedir. (Vergi Usul Kanunu md. 369)
Ancak muktezaya uygun davranan mükellefe ceza
kesilememekle birlikte, oransal olarak çoğu zaman
cezadan çok daha ağır gecikme faizi talep edilmektedir.
Gecikme faizinin normal piyasa faiz haddini aşan
kısmının gecikme faizi olarak görülmesi, paranın
kullanım karşılığı olarak nitelendirilmesi mümkün
olamayacağına göre, gecikme faizinin bu kısmının da
özünde ceza olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Bu
nedenle doktrinde bu gibi hallerde cezanın yanı sıra
gecikme faizinin de alınmaması veya idarenin de
mükellefin yanılmasında kusuru olduğu görüşü ile yarı
oranda alınması savunulmaktadır.
Aslında bu tartışmaya vergi aslının da katılması
gerekmektedir. Acaba, her durumda, verilmiş muktezaya
uygun davranan mükelleften, düzeltilmiş muktezaya göre
veya inceleme elemanlarınca muktezanın kabul görmediği
hallerde vergi aslının istenmesi, adil midir,
hakkaniyete uygun mudur?
Özellikle karşı tarafa yansıtılan (sözleşme ile diğer
tarafa aktarılan veya aktarılması gereken) vergilerde,
verilmiş mukteza uyarınca hesaplanmayarak yansıtılmamış
verginin, muktezaya uygun davranan mükelleften
aranılmasının gerekip gerekmediği tartışmaya değer bir
konudur.
Özellikle KDV'de teslim veya hizmetin vergiden istisna
olduğu yolunda verilmiş muktezaya uygun olarak
satışlarında KDV hesaplamayan bir mükelleften, daha
sonra düzeltilmiş mukteza ile KDV hesaplayarak beyan
etmesinin istenmesi halinde, mükellef zarara sokulmuş
olmaktadır. Çünkü başlangıçta bedel olarak
gösterilmeyen, özel hukuk açısından fiyatın sadece bir
unsuru olan KDV'nin daha sonra sözleşmenin karşı
tarafına yansıtılması veya rücu davasına konu edilmesi
-Yargıtay anlayışında- mümkün değildir. (Bu konuyu daha
önce de yazmıştım). İşte bu gibi durumlarda mükelleften
vergi aslının istenilmesi, yanlış mukteza veren idarenin
bu konudaki hizmet kusurunun mükellefe adeta bir ceza
gibi yansıtılması sonucunu doğurmaktadır. Mükellef,
mukteza istemeseydi veya mukteza doğru olsaydı,
kendisinin katlanmayacağı, müşterisinden tahsil ederek
Hazine'ye ödeyeceği bir vergiyi ödemek, "mukteza talep
etmiş olmanın bedeli gibi" ödemek durumunda kalmaktadır.
Nitekim hurda plastikten imal edilen plastik granül
teslimlerinin de hurda teslimi olarak kabul edilmesi
gerektiği ve dolayısıyla bu teslimlerde KDV hesaplanması
gerekmediği şeklindeki mukteza uyarınca satışlarını
KDV'siz yapan bir mükellefe daha sonra gönderilen bir
başka mukteza ile bu teslimler üzerinden KDV
hesaplayarak beyan etmesi istenilmiştir. Düzeltilmiş
muktezaya uymayan mükellef aleyhine de vergi tarhiyatı
yapılmıştır. Burada ilk muktezaya uygun davranan
mükellef, bu KDV'leri yansıtma olanağı kalmadığından
vergi ve faizi kendi cebinden ödemekle cezalandırılmış
durumda kalmıştır.
Düzeltilmiş muktezaya uymayan mükellef aleyhine yapılan
cezasız vergi aslı tarhiyatı aleyhine açılan davada
yerel mahkeme vergi tarhiyatını, "idare görüşü
doğrultusunda hareket eden şirketin bu aşamadan sonra
emtiayı satın alan kişilere KDV'yi yansıtmasının mümkün
olamayacağı, davacıdan tahsili halinde de malvarlığında
haksız yere eksilmeye neden olunacağı" gerekçesi ile
kaldırmıştır. Ancak bizce hakkaniyetle bağdaşan bu
karar, Danıştay 9. Dairesi'nin E.2007/2911 K.2009/33
sayı ve 20.1.2009 günlü kararı ile ve "bu gerekçenin
kabulü halinde KDV uygulamasının satıcının keyfine
bırakılmış olacağı ve bu KDV'nin artık hiçbir zaman
alınamayacağı" gerekçesi ile bozulmuştur. (Danıştay'ın
web sayfasında kamuya açıklanmamış bu karar Yaklaşım
dergisinin Temmuz 2009 sayısında yayımlanmıştır. Olayın
ve gerekçelerin ayrıntılarına bakmak isteyenler bu
kaynaktan yararlanabilir.) Hangi karar doğrudur?
Tartışmalıdır.
Görüldüğü gibi mukteza müessesesinin artık yeniden
düzenlenmesinin zamanı gelmiştir. Vergiden kimsenin
canının yanmaması için ihdas edilen bu müessese, giderek
can yakar hale dönüşmektedir.
Bumin Doğrusöz
12.11.2009 |