Muhasebe  

Maliye

Vergi

İletişim

Vergi Takvimi

  MUHASEBE GÜNCEL BÜLTEN :  12 Ağustos 2009

   Ana sayfa

   2009 Çalışmaları

   2009 Pratik Bilgiler

   Staj - Stajyer Rehberi

   Kanun-Mevzuat Rehberi

   Sosyal Güvenlik Rehberi

   Muhasebe Bilgi Rehberi

  Tekdüzen Hesap Planı

 

 

 


 

ŞİRKET SERMAYESİNİN YİTİRİLMESİNDE ALINACAK TEDBİRLER


SORU: Şirket sermayesinin yıllar itibariyle uğranan zarar nedeniyle sıfırlanması halinde ortakları sermaye artırımına zorlayıcı bir hukuk düzenlenmesi var mıdır?

YANIT: Türk Ticaret Kanunu'nun 324'üncü maddesi hükmü gereği olarak son yıllık bilançoda esas sermayenin yarısının karşılıksız kaldığı anlaşılırsa yönetim kurulu derhal toplanarak durumu genel kurula bildirmekle yükümlüdür.
Şirketin aciz halinde bulunduğu şüphesini uyandıran emareler mevcutsa yönetim kurulu, aktiflerin satış fiyatları esas olmak üzere bir ara bilançosu düzenler. Ana sermayenin üçte ikisi karşılıksız kaldığı takdirde, genel kurul bu sermayenin tamamlanmasına veya kalan üçte bir sermaye ile yetinmeye karar vermediği takdirde şirket feshedilmiş sayılır. Şirketin aktifleri, şirket alacaklarını karşılamaya yetmediği takdirde yönetim kurulu bu durumu derhal mahkemeye bildirmeye mecburdur. Mahkeme bu gibi durumlarda şirketin iflasına hükmeder. Ancak şirket durumunun ekonomik açıdan düzeltilmesi mümkün görülürse, bu takdirde yönetim kurulu veya bir alacaklısının istemi üzerine mahkeme iflas kararını erteleyebilir. Bu bağlamda da mahkeme, envanter düzenlenmesi veya bir yediemin tayini gibi şirket mallarının muhafazası için gerekli önlemleri alır.
Türk Ticaret Kanunu'nun 324'üncü maddesi emredicidir.
Sermayenin yitirilmesi nedeniyle açılan iflas davalarında durum bilirkişiler aracılığı ile belirlenmektedir.
İlke olarak ana sözleşmede aksine hüküm yoksa şirketin sermayesinin yitirilmesi halinde, ortaklar yitirilen sermaye için sermaye artırımı kararı alamazlarsa bu takdirde yönetim kurulunun şirketin iflasını istemesi gerekmektedir.
Şirket yönetim kurulu ile denetçilerinin şirketin mali durumunu yakından izlemeleri ve özellikle sermaye yitikliği başladığı andan itibaren bu durumun önlenebilmesi için gerekli kararları almaları gerekmektedir.
Şirket sermayesinin yitirilmesi halinde durumun genel kurula taşınması ve genel kurulda duruma çare bulunamadığı takdirde yönetim kurulunca alınacak bir kararla iflas idaresine başvurulması, yasal düzenleme gereği zorunlu olmaktadır. (V. Seviğ)

YARGI KARARLARINDA

DAVA AÇMA SÜRESİNİN HESABI

1. Danıştay 7. Dairesi'nin E.2004/2518, K.2006/1167 sayı ve 12.4.2006 tarihli kararı
"İYUK'nın 4. maddesiyle o yerde idare veya vergi mahkemesinin bulunmaması halinde asliye hukuk hâkimlikleri aracılığıyla dava açılmasına da imkân tanınmıştır. Yerleşim yerleri itibariyle ilçeler il merkezinin devamı niteliğinde olup, il merkezi dışında ayrı bir yer olarak nitelendirilmezler. Bu sebeple dava dilekçesinin Kocaeli Vergi Mahkemesi'ne iletilmek üzere 29.3.2004 tarihinde İstanbul ili Kadıköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesi Hâkimliği'ne sunulmuş olması karşısında, davanın asliye hukuk hâkimliği evrak kayıtlarına girdiği tarihte değil Kocaeli Vergi Mahkemesi kayıtlarına girdiği 1.4.2004 tarihinde açılmış olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, 26.2.2004 tarihinde tebliğ edilen idari işleme ilişkin olarak 30 günlük dava açma süresinden sonra 1.4.2004 tarihinde dava açılmış olacağından davanın süreaşımından reddi gerekirken esastan inceleyerek hüküm tesis eden yerel mahkeme kararı haksız ve hukuka aykırıdır."
2. Danıştay 4. Dairesi'nin E.2001/4078, K.2003/169 sayı ve 21.1.2003 tarihli kararı
"Davacı, vergi dairesine yapmış olduğu düzeltme başvurusunun reddi üzerine, 8.8.2000 tarihinde Maliye Bakanlığı'na şikâyet başvurusunda bulunmuştur. Maliye Bakanlığı'nın 60 günlük zımni ret süresinin son günü 7.10.2000 Cumartesi gününe denk gelmesi üzerine, davacı tarafından bu günü takip eden çalışma günü 9.10.2000 tarihinden itibaren hesapladığı 30 günlük süre içinde 8.11.2000 tarihinde dava açmıştır. Yerel mahkeme söz konusu davayı esastan inceleyerek karara bağlamış ise de İYUK'nın 8. maddesindeki "dava açma süresinin son günün tatil gününe denk gelmesi halinde sürenin takip eden çalışma günü sonuna kadar uzayacağı" şeklindeki düzenleme dava açılmasına yönelik bir hüküm olup, idarenin cevap verme süresine tesir eden bir düzenleme değildir. Bu sebeple, davanın süreaşımından reddi gerekirken esastan incelemesi haksız ve hukuka aykırıdır."
3. Danıştay 3. Dairesi'nin E.2006/1488, K.2006/2447 sayı ve 5.10.2006 tarihli kararı
"Doğal afet, savaş, gaiplik, ağır hastalık gibi zorlayıcı veya mücbir nedenler, idari yargıda dava açma sürelerini durduran, uzatan veya kesen haller olarak kabul edilmemiştir. Ayrıca, İYUK'da süreler açısından diğer kanunlara yapılan atıf, sadece dava açma süresinin, diğer kanunlarda süre belirtilmemiş ise dava açma sürelerinin 30 ve 60 gün olarak belirlenmesi ile sınırlıdır. Kısacası diğer kanunlarda yapılan sürelere yönelik düzenlemelerin İYUK kapsamında açılacak davaların sürelerini etkilemesi söz konusu değildir. VUK'nın mücbir sebeplere ilişkin hükmü ise sadece vergi ödevlerinin zamanında yerine getirilememesine sebep olan halleri ve bu durumların süreyi durdurma sonuçlarını düzenlemektedir. Bu hükmün, İYUK'nın dava açma sürelerine de tesir etmesi mümkün değildir. Bu sebeple davacının ağır hastalık halinin ödeme emrine ilişkin 7 günlük dava açma süresini durdurması söz konusu olmayıp, davanın süreaşımından reddi hukuka uygundur."

Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz

Referans/12.08.2009

 

  
  ▼ Yayınlanan En Son  Mevzuatlar   (Sitenize ekleyebilirsiniz)


Copyrıght © 2005 -2009  www.muhasebenet.net- www.muhasebenet.com - Türkiye'nin muhasebe rehberi. Her hakkı saklıdır.