Affın ayak izleri
Birikmiş vergi borcu bulunan ve faizleri ile borcu
ödenemez hale gelen, halen hakkında inceleme bulunan,
vergi davasına taraf olan ve yargıda hak arayan veya
yargıdan medet uman, zaman kazanmaya çalışan, kayıtları
arasında koda alınmış belge bulunan, bütün bunların yanı
sıra krizden etkilenen, işçisine ücretini nasıl
ödeyeceğini düşünen, bir kısmı okurumuz pek çok kişi
veya muhasebecisi, toplantılarda, sokakta
karşılaştığımızda veya gönderdiği mail'lerde soruyor.
Soru ortak: Af var mı?
Ben nereden bileyim. Ama kimseyi inandıramıyorum. "Sen
duyarsın" diyorlar.
Kişisel düşünce olarak vergi affına karşıyım. Anayasal
açıdan vergi aslında af olamayacağı inancındayım. Ama
vergiye bağlı fer'i borçlarda, gecikme faizinde, gecikme
zammında, cezada af olabilir. Bunun takdiri yasama
organındadır.
Hatırlanacağı gibi en son 2002 yılında 4811 sayılı Vergi
Barışı Kanunu ile bir af çıkarıldı. Bu kanunla ihtilaflı
olsun olmasın vergiye bağlı gecikme faizinde, gecikme
zammında, cezada af getirildi. Hatta matrah artırımı
yolu ile af, geleceğe de teşmil edildi. IMF'nin karşı
çıkmasına rağmen çıkartılan bu kanunla Hazine'ye,
tahminlerin yaklaşık 3 katı tutarında da gelir sağlandı.
Uygulama başarılı oldu.
Ancak bu kanun çıkarılırken bana göre çok büyük bir hata
yapıldı. Vergi mevzuatı gözden geçirilmedi ve ülkeyi
4811 sayılı kanuna götüren sebepler ortadan
kaldırılmadı, cezalar etkinleştirilmedi. Oysa yapılması
gereken afla birlikte vergi sistemini de gözden
geçirmek, sorunlu bütün düzenlemeleri revize etmekti.
Bu yapılmayınca, 4811 sayılı kanunu hazırlayan sebepler,
o günden bugüne yavaş yavaş tekrar oluştu ve bence kriz
ortamının da etkisi ile iyice gelişti.
Bence Maliye Bakanlığı da bunun farkında. Çünkü son bir
yıl içinde yaşananlar bu görüntüyü, adeta çaktırmadan af
oluşturma izlenimini veriyor. 2008'deki gelişmelere bir
bakalım.
Önce 5736 sayılı Özel Uzlaşma Kanunu ile ihtilaflı
borçlar temizlenmeye çalışıldı. Bu kanunla Meclis'e ait
af ve cezayı kaldırma yetki ve işlevi, uzlaşma
komisyonlarına aktarıldı. Ancak ihtilafı sona ermiş veya
ihtilaf konusu olmamış pek çok borç bu kanunun kapsamı
dışında kaldı. Uzlaşma komisyonları farklı ölçütlerle
hareket etti. Neticede uygulama adaletsizlik yarattı.
Daha sonra tecil uygulaması getirildi. Bir genel tebliğ
ile borçların yıllık yüzde 3 faizle 18 ay
taksitlendirileceği açıklandı. Ancak bu uygulama
getirilirken 1 Eylül itibariyle tahakkuk etmiş borçlar
kapsama alınınca, yine pek çok borç kapsam dışında
kaldı. Vergi mahkemesi aşamasındaki borçlulardan davadan
vazgeçmeleri istendi. Borçlular buna yanaşmadı. Bir
kısım borçlu, 2 numaralı ihbarname tebliğ edilmediği
için bu uygulamadan yararlanamadı. Burada da
adaletsizlikler oluştu.
Bir kısım borçlu da kendilerince ödenemez hale gelmiş
birikmiş faiz yükünden dolayı bu uygulamadan
yararlanamadı.
Nihayet, 5811 sayılı Varlık Barışı Kanunu ile düşük
vergileme yolu ile matrah artırımı benzeri bir
uygulamaya gidilmek istenildi. Bu kanunun pek başarı
şansı olmayacağı şimdiden belli. Çünkü kanundan
yararlananlara yeterli güvenceler verilmedi. Çünkü
kanun, bu kanundan yararlanarak varlık beyan edenleri,
diğer mevzuatlar aşısından inceleme veya soruşturmadan
kurtarmadığı gibi hürriyeti bağlayıcı ceza riskine karşı
da korumuyor. Bunun dışında kanun, beyan edilen
değerlerin, KDV'de olduğu gibi vergi farkı oluşan
hallerde veya müteselsil sorumluluk halinde nazara
alınmasına da engel.
Öte yandan Varlık Barışı Kanunu ile işletmelerin
kayıtdışında kalmış hasılatlarının kayıt içine alınması
amaçlanırken bu hasılatın oluşumu ile bozulmuş envanter
veya stok kayıtlarının düzeltilmesini de öngörmüyor.
Diğer mevzuatlar için adaletsizliğe yol açtı
eleştirisini getirdik. Varlık Barışı Kanunu
adaletsizliğin yanı sıra eşitsizliğe de yol açıyor ve bu
bakımdan anayasaya da aykırı. 2008 öncesi dönemlerle
ilgili olarak 22 Kasım'dan sonra incelemeye girenlere
çok büyük olanaklar sunulurken 21 Kasım ve öncesinde
incelemeye alınanlar veya incelemesi tamamlananlar, bu
olanaklardan mahrum bırakılmıştır. İki grubun katlanması
gereken mali yükler arasından çok büyük farklar
oluşacaktır.
Varlık Barışı Kanunu ile ilgili görüşlerimi daha önce
yazdığım için, tekrar daha fazla ayrıntısına
girmeyeceğim.
Zaten matrah artırımı yolu ile Hazine'ye iyi bir gelir
elde etmek yerine, mükellefin takdirine bağlı ve
gönlünden kopan bir matrah üzerinden alınacak yüzde 5
vergi ile yetinmenin de bir anlamı yoktur. Zira mali
aflarda sadece mükellef menfaati söz konusu olmaz, aynı
zamanda Hazine'nin menfaatinin söz konusu olması
gerekir.
Kısaca bu üç düzenleme özünde, kısım kısım af
öngörmüştür. Ancak hiçbiri amaca hizmet etmemiştir ve
etmemektedir, kamuoyunda asıl affın ayak izleri olarak
algılanmıştır.
Şu anda zaten ekonomik sıkıntı içerisinde bulunan
mükellefleri rahatlatmak, ceza mahkemelerinde yargılanan
binlerce insana bir umut ışığı olmak ve bunların yanı
sıra Hazine'ye de iyi bir gelir sağlamak amacıyla 4811
sayılı Vergi Barışı Kanunu'nu yeniden canlandırmak,
bugünkü ortamda bana en akılcı yol gibi geliyor. Ancak
tabii ki, vergi mevzuatını da tekrar aynı ortamı
sağlamayacak şekilde ve ivedilikle gözden geçirmek ve
etkin bir ceza sistemine bağlamak kaydı ile.
Bumin Doğrusöz
Referans/12.01.2009 |