Kıdem tazminatını
fonla kurtarmak
Hemen söyleyeyim, kıdem tazminatını fonla kurtarmak,
büyük adamların işi; küçük adamların değil. Çünkü büyük
adamlar, müessese kurar; küçük adamlar ise halk
yardakçısı (popülist) olarak sömürü yapar. Ama çalışma
hayatı, bilge büyük adamlarını henüz ortaya çıkaramadı.
Çünkü bazı sendikacı liderler bile bilgeliğe değil,
popülizme bağlanıyor. Ama bunun istisnaları da var
tabii. Ama bu istisnalar da yeterli bir tayf oluşturmaya
gayret etmiyor.
Bilgelik, sorunları çözümsüzlüğe mahkûm etmek değil,
toplumu doğruya çekebilmektir. Hatta elini taşın altına
koyduğunda bazı dost görünenlerin çil yavrusu gibi
yanından dağılacaklarını bilse bile, bu riski
göğüsleyebilen bilge adamlar, müessese kurarlar. İşte
kıdem tazminatı da gerçek aktüeryasını çözümlemiş kurucu
bilgesini bekliyor. Bu kurucu bilge, elbette Ömer DİNÇER
(ÇSGB) olmayacak. Ama kurucu bilgeleri, Ömer DİNÇER
ortaya çıkaracak ve kurumsal filozofi oluşturacak. Bu
olmazsa olmaz bir oluşum gerekliliği. Çünkü çalışma
hayatı, kıdem tazminatı sağlam bir kurumsal yapıyla
düzenlenmedikçe düzenlenmiş olmaz. Ve bu ve bağlı
yapılar oluşturulamadığı için, henüz iş hukuku alanında
reform yapılmış değil, kördüğüm örülmüştür, 4857 sayılı
İş Kanunu ile.
Bugünkü olumsuz süreç, olumlu bir dönüşüme
kavuşturulabilir mi? Kanundan doğan bir tazminat olarak
nitelenen kıdem tazminatının fona bağlanması, kanunla
kurulması yolunda birçok tasarımın yapıldığı, neredeyse
yarım asırlık toplumsal bir niyettir. İlk kez 1475
sayılı mülga İş Kanunu'nun halen yürürlükte olan 14'üncü
maddesi ile düzenlenmiştir. Haziran 2003 (10.06.2003)
tarihinde yürürlüğe giren 4857 Sayılı İş Kanunu'nun
geçici 6'ncı maddesinde kıdem tazminatı fonunun
kurulacağı ve kıdem tazminatı fonuna ilişkin kanunun
yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri için
1475 sayılı İş Kanunu'nun 14'üncü maddesi hükümlerine
göre kıdem tazminatı haklarının saklı olduğu
belirtilmiştir. 1975 yılından beri sözkonusu 14'üncü
maddede kıdem tazminatı fonu kurulacağı yer almış
olmasına rağmen, bugüne kadar, kıdem tazminatı fonu,
kurulamamış ve uygulamaya geçirilememiştir. Bu, kanımca
ihmalden de büyük toplumsal suçtur.
Öncelikle sorgulanması gereken husus, "İşçiler,
tazminatlarını alabiliyor mu?"*
Değerli arkadaşım, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
İş Müfettişi Arif TEMİR, "Kıdem tazminatı fonu kurulmalı
mı?" başlıklı yazısında (Referans, 09.06.2009) bu
soruyu, işçilerin hak ettikleri kıdem tazminatlarını
almakta büyük zorluk ve imkânsızlıklar yaşadıklarını
dikkate alarak, şöyle cevaplıyor: "Adlî ve idarî
makamlara intikal eden iş uyuşmazlıklarının başında
kıdem tazminatı alacakları gelmektedir. Bu olgu da bize
kıdem tazminatının ödenmesi konusunda çalışma hayatında
bir sorunun olduğunu göstermektedir. Kıdem tazminatının
işçilere ödenememesinin bir başka nedeni de işverenlerin
iflas etmesidir. İşçiler, kıdem tazminatlarını almak
üzere işveren aleyhine dava açmakta ve davayı
kazanmakta; ancak işverenin iflas etmesi (ödeme gücünün
olmaması) nedeniyle kıdem tazminatlarını
alamamaktadırlar."
"4857 sayılı İş Kanunu'nun 25'inci maddesinin ikinci
bendinde yer alan ahlak ve iyiniyet kurallarına
aykırılık hallerinden birisini işleyen işçi kıdem
tazminatı alamamaktadır. Örneğin bir ayda kabul
edilebilir mazereti olmadan 3 işgünü işe gelmeyen ya da
işyerinde bir başka işçi ile sataşan işçinin iş
sözleşmesi, kıdem tazminatı ödenmeden
feshedilebilmektedir. Düşünün; 10 yıl bir işyerinde
çalışan bir işçi, yukarıdaki iki fiilden birini
işlediğinde, bir kuruş bile kıdem tazminatı
alamamaktadır. Dolayısı ile 10 yıllık çalışmanın
karşılığı kıdem tazminatı, örneğimizde de olduğu gibi,
üç gün işe gelmemeye feda edilmemelidir."
Fonun çalışma hayatına etkisi nasıl olacak?
Yine Temir'in vurguladığı üzere, kıdem tazminatı fonun
kurulması, çalışma hayatına istikrar getirecek ve
işverenler yönünden toplu bir maliyet unsurunu da
ortadan kaldıracaktır. Örneğin, küçük ve orta ölçekli
bir işyerinde 10 yıldan beri çalışan 5 işçinin emeklilik
nedeni ile işten ayrıldığını varsayarsak, işverenin bu
işçilere toplu ödeme yapması gerekeceğinden, işyerinin
ekonomik durumunu olumsuz etkileyecektir. Bazı
işyerlerinde kıdem tazminatı ödememek için bir yılını
doldurmadan, işçiler, işten çıkarılmaktadır. Bazı
işyerlerinde işçiler değişik grup şirketlerinde bir
yıldan az süreli çalıştırılarak, kıdem tazminatına hak
kazanmaları engellenmektedir. Ayrıca bazı işyerlerinde
işçilerin kıdem tazminatına hak kazanmamaları için, bir
yılı doldurmalarının engellenmesi amacıyla, işçiler
kayıtdışı çalıştırılmaktadır. Örneğin, bir işyerinde 15
ay ara vermeden çalışan işçinin, kayıtlı çalıştığı
sürenin 15 ay gösterilmesi yerine, işçinin kıdem
tazminatına hak kazanamaması için, 11 ay
gösterilmektedir. Fonun kurulması durumunda bu tür
uygulamalar da ortadan kalkacaktır.
Fonun kurulmasıyla ne olacak? İdarî makamlara yapılan
kıdem tazminatı inceleme başvuruları, iş mahkemelerine
açılan kıdem tazminatı davaları da fonun kapsadığı
tarihten itibaren ortadan kalkacak; böylece binlerce
işçinin mağduriyeti, kendiliğinden sonuçlandırılmış
olacaktır.
Fon, nasıl kurulmalı?
Türkiye'nin bugünkü gerçeklerine göre, kıdem tazminatı
hakkını garanti altına almanın en makul yollarından
biri, kıdem tazminatı fonunun kurulmasıdır. Ancak,
öncelikle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile
Türkiye İstatistik Kurumu, ortak bir araştırma birimi
oluşturarak, tüm işletmelerdeki kıdem tazminatı yükünü
araştırılmalıdır. Bu, bilimsel bir gerekliliktir. Bunu
takiben Fon'un uygulama senaryosu, gelecek hakkındaki
tahminlere göre kurgulanmalıdır. Bu araştırma hakkında,
"Fon Uygulamaları Aktüeryal Gelecek Senaryosu"nu da
içerecek şekilde en az 3 ciltlik bir tespitler ve
değerlendirme raporu ile bu doğrultuda Haziran 2003
tarihi öncesinde 9 kişilik Bilim Kurulu tarafından
hazırlanan "Kıdem Tazminatı Fonu Kanun Tasarısı Taslağı"
da gözden geçirilerek yayınlanmalıdır. Bu belgeler
doğrultusunda Ekonomik ve Sosyal Konsey çalışmaları da
kayıtlara geçirilerek yapılmalı ve Fon Tasarısına son
şekli verilmeli; bu aşamadan sonra, 5 yıllık bir geçiş
dönemi öngörülerek, TBMM'ne yasalaşması için intikal
ettirilmelidir.
Kıdem tazminatına yönelik olarak yapılacak
düzenlemelerin tüm kesimleri mutlu edecek bir yapıda
olmasına özen gösterilerek, çalışma hayatının ahengi
korunmalıdır. Kıdem Tazminatı Fonu ile işçilerin mevcut
haklarını geriye götürmeyecek, makul bir prim ödeme
süresinin öngörüldüğü, yönetiminde devlet, işçi ve
işveren kesiminin bulunduğu, özerk bir yapı
oluşturulmalıdır. Prim ödeme konusunda tarafları mağdur
etmeyecek bir oran belirlenmelidir.
Tahsin Sınav
tsinav@yenisafak.com.tr
Y.Şafak/10.08.2009 |