İflas ertelemesinin sorunları
Ticaret kanunumuzun 324. maddesine
göre anonim şirketlerde yönetim kurulu, limitet
şirketlerde müdürler, şirketin borçlarını ve
yükümlülüklerini karşılamada aciz halinde bulunduğuna
ilişkin belirtilerin bulunması halinde, aktiflerin satış
fiyatlarını esas almak suretiyle bir ara bilanço
düzenlemek zorundadır. Bu bilançoya göre şirket
aktiflerinin şirket borçlarını karşılamaya yetmediğinin
anlaşılması halinde şirketi temsile yetkili olanların
derhal mahkemeye müracaatla şirketin iflasını talep
etmeleri gerekmektedir.
Yönetim kurulunun (limitet şirketlerde müdürün) Kanundan
kaynaklanan bu yükümlülüklerini yerine getirmemesi, İcra
İflas Kanununun 345a maddesinde bir icra suçu olarak
kabul edilmiştir.
Ancak şirketin aciz ve iflas halinde bulunması,
özellikle bu günlerde kriz ortamının da etkisi ile
geçici bir durum olabilir. Örneğin, sözleşmeye bağlı
olarak alınan siparişlerin realize edilmesi, kredi
alacaklılarının alacaklarını yeniden vadelendirmeleri,
dövizli alacaklılarla kur sabitlemesi yapılması, kamunun
büyük miktarlı alacağının tecil ve taksitlendirmeye tabi
tutulması, şirkete ödemelerini belli süre ile tatil
olanağı sunulması gibi hallerle şirketin iflas halinden
çıkması olasılığının varlığı halinde şirketlere, İcra
İflas Kanunu ile bir olanak sunulmuştur.
Şirketleri öldürmektense yaşatmaya çalışmanın daha
akılcı olacağı şeklindeki haklı inanca dayanan bu
olanak, İcra İflas Kanunu'nun 179 ve devamı maddelerinde
düzenlenen "iflas ertelemesi" müessesesidir.
Şirketler, bu müesseseden yararlanılarak mali durumun
iyileştirilebileceği inancında ise iflas talebi ile
birlikte mahkemeye bir iyileştirme projesi de sunarak
"iflasın ertelenmesine" karar verilmesini talep
edebilirler. Mahkeme yapacağı inceleme ile şirketin
iyileşebileceği kanaatine varırsa, iflasın bir yıl
ertelenmesine karar verebilir. Bu süre her defasında
azami birer yıl olmak üzere ve toplam dört yılı
aşamayacak şekilde uzatılabilir. Süre sonlarında şirket
iyileşmemişse veya süreç içerisinde şirketin
iyileşemeyeceği kanaatine varılırsa, şirketin iflasına
hükmedilir.
İflas erteleme süresince, borçlu aleyhine, kamu
alacaklarına ilişkin olarak 6183 sayılı kanuna göre
yapılacak takipler de dâhil olmak üzere, icra takibi
yapılamaz, başlamış icra takipleri de durur. Bu durmaya
bağlı olarak bir takip işlemi ile kesilebilen zamanaşımı
ve hak düşürücü süreler de durur.
İflas ertelemesi müessesesi, İcra İflas Kanunu'na Temmuz
2003'de girmiş olmasına rağmen, o günden bu yana vergi
ve kamu icra mevzuatında gerekli uyarlamalar yapılmadığı
için, bu gün bu konuda pek çok sorun yaşanmaktadır.
Bu sorunlardan ilki, iflasın ertelenmiş olduğu sürece
kamu alacağının takip edilemeyecek olmasına karşılık,
gecikme zammının işleyip işlemeyeceğidir. Bu sorunun
yanıtı 6183 sayılı kanunda, iflas hali için var (md. 52)
olmakla birlikte iflas ertelemesi için yoktur. Bize göre
bu sorunun, 52. maddedeki "gecikme zammının iflasın
açıldığı tarihe kadar işleyeceği" yolundaki hükmü kıyas
yolu ile uygulayarak çözmek, erteleme sürecinde gecikme
zammının işlemeyeceğini kabul etmek gerekmektedir. Öte
yandan iflas ertelemesinde iflasın açılması söz konusu
değilse de, iflas halinin mahkemece yine tespiti söz
konusudur. Zaten mahkeme bu tespiti yapmadan, iflas
ertelemesi talebinin kabulü yönünde karar veremez. Bence
önemli olan budur. İflasın açılması, bu tespitten
sonraki iflas yolu adlı takip yolunun içerisinde bir
aşamadır.
Karşımıza çıkan bir sorun da, hakkında iflas ertelemesi
kararı verilen şirketten alacaklı olanların bu
alacakları için şüpheli alacak karşılığı ayırıp
ayıramayacakları konusundadır.
İstanbul Büyük Mükellefler Vergi Dairesi'nce verilmiş
bir özelgeden hareketle, vergi idaresinin anlayışının
olumsuz olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak bu görüşe katılma olanağını bulamamaktayız. Bize
göre hakkında iflas ertelemesi kararı verilmiş bir
borçludan olan alacak için, bu alacağın icra konusu
yapılabilir hale geldiği tarihte (örneğin vadesinde),
anılan karşılığın ayrılabilmesi mümkündür.
Vergi Usul Kanunu'nun 323'üncü maddesinin birinci
fıkrasında, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve
idame ettirilmesiyle ilgili olmak şartıyla dava veya
icra safhasında bulunan alacakların şüpheli alacak
sayılacağı ve ikinci fıkrasında da şüpheli alacaklar
için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte
karşılık ayrılabileceği hükme bağlanmıştır.
İflas ertelemesi müessesesi ise, alacakların dava veya
icra safhasına intikaline hukuki olanaksızlık
oluşturmaktadır. Bir kanunun aradığı, ancak bir başka
kanunun yerine getirilmesini olanaksız kıldığı, hatta
yasakladığı bir koşulun, hâla aranması, hukuken mümkün
değildir.
Kaldı ki, illa ve illa dava veya icra safhasında bulunma
koşulu aranacaksa, alacaklı icra takibi yapar, borçlu
iflas ertelemesi kararına dayanarak itiraz eder, takip
durur. Ancak konuya bu kadar da şekilci yaklaşıp, zaten
alacağına kavuşamamış, belki bu yüzden sıkıntıya düşen
alacaklıya, bir de vergi mevzuatı ile darbe vurmamak
gerekir.
Nitekim Hesap Uzmanı Onur Elele'de Vergi Dünyası
Dergisi'nin 330. sayısında (Şubat 2009), "Borçlu Kişi
Hakkında İflas Erteleme Kararı Alınması Halinde Alacaklı
Tarafından Şüpheli Alacak Karşılığı Ayrılıp
Ayrılamayacağı" başlıklı makalesinde de, farklı
gerekçeyle de olsa aynı sonuca ulaşmıştır.
Bumin Doğrusöz
Referans/09.02.2009 |