Re'sen vergi tarhı
ve çarpık uygulamalar
Vergi hukukumuzda tarhiyat yöntemi olarak beyana
dayalı tarh, birçok vergi için asli tarh usulüdür. Ancak
beyana dayalı tarh yöntemi, doğal olarak beyanın
kontrolünü ve yoklama, inceleme ve bezeri şekillerle
yapılan bu kontrolün sonuçlarına dayalı diğer tarh
yöntemlerini de gerekli kılar. Vergi Usul Kanunumuzda
denetim esaslı tarh yolları olarak ikmalen, re'sen ve
idarece tarh yöntemleri benimsenmiştir. İkmalen tarhı
önceki yazılarımdan birinde irdelemiştim. Bu yazımda da
re'sen tarh ve sorunları üzerinde durmak istiyorum.
Re'sen tarh müessesesi, Vergi Usul Kanunumuzun 30.
maddesinde düzenlenmiştir. Maddeye göre re'sen vergi
tarhı, "vergi matrahının tamamen veya kısmen defter,
kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak
tespitine imkân bulunmayan hallerde takdir komisyonları
tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya
yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme
raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı
üzerinden vergi tarh olunması"dır.
Kanun anılan maddesinde hangi hallerde re'sen tarhiyat
yoluna gidilebileceğini sayma yöntemi ile tahdidi olarak
belirlemiştir. Bu belirlemeye göre re'sen tarh halleri
şunlardır:
- Vergi beyannamelerinin kanuni süresi içerisinde
verilmemesi
- Vergi beyannameleri kanuni veya ek süreleri içerisinde
verilmekle birlikte beyannamede matraha ilişkin
bilgilere yer verilmemişse
- Kanunen tutulması zorunlu defterlerin hepsi veya bir
kısmı tutulmamış veya tasdik ettirilmemiş olursa veya
vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlara herhangi bir
sebeple ibraz edilmezse
- Defter kayıtları ve bunlarla ilgili vesikalar vergi
matrahının doğru ve kesin olarak tespitine yer
vermeyecek derecede noksan, usulsüz ve karışık olması
dolayısıyla ihticaca salih bulunmazsa
- Tutulması zorunlu defterlerin veya verilen
beyannamelerin gerçek durumu yansıtmadığına ilişkin
delil bulunursa
- 3568 sayılı kanuna göre yetki almış meslek
mensuplarına imzalattırılması zorunluluğu getirilen
beyanname ve ekleri imzalattırılmazsa veya tasdik
kapsamına alınan konularda yeminli mali müşavir raporu
zamanında ibraz edilmezse
Bir konuda veya belli bir döneme ilişkin olarak daha
önce vergi incelemesi yapılması nasıl ki o konunun veya
dönemin tekrar incelenmesine engel değilse, bir konuda
daha önce ikmalen veya re'sen tarhiyat yapılması da
sonradan tekrar re'sen tarhiyat yapılmasına engel
değildir. Ancak bu gibi hallerde, mükerrer vergileme
olmaması için re'sen tarh olunan vergiden daha önce tarh
edilmiş olan verginin mahsubu gerekir.
Özellikle dönem kayması dolayısıyla yapılan
tarhiyatlarda, örneğin sonraki dönem matrahında yer alan
bir tutarın önceki döneme çekilmesi halinde, önceki
dönem için tarh olunacak vergi ile sonraki dönem
matrahından çıkartılacak tutarın mutlaka mukayesesi
gerekir. Adalet bunu gerektirir. Ancak maalesef bu
hassasiyet pek gösterilmemekte, genellikle önceki dönem
için re'sen vergi salınması gereğine işaret edilerek
rapor tamamlanmaktadır. Hatta bazen izleyen dönem,
inceleme ve rapor konusu dahi yapılmamaktadır. Bazı
raporlarda ise, önceki dönem için tarh edilen vergi ile
buna ilişkin cezaların tam olarak ödenmesi halinde,
sonraki dönem için tarh olunan vergilerin iadesi
öngörülmektedir.
"Hep bana adaleti" ile yazılan bu tür raporlar,
"alacağına şahin, borcuna karga" atasözündeki gibi,
mükellef gözünde vergi adaletini zedelemektedir. Örneğin
Mart 2009 dönemi KDV beyannamesinde yer alması gereken
bir matrah unsuruna mükellef tarafından izleyen nisan
ayı beyannamesinde yer verildiği bir durumda, söz konusu
tutarın mart ayı için re'sen tarha konu edilmesi halinde
mükelleften, bu tutarın vergisini bugüne kadar gecikme
faizi ile ödemesi, sonra aynı tutarın vergisinin nisan
ayından çıkartılması dolayısıyla aynen o günkü tutarı
ile geri alması beklenemez. Hele mükellef tarhiyata
karşı dava açmış ve aradan birkaç yıl daha geçmişse,
mükellefe "düzeltme zamanaşımı dolduğu gerekçesi ile
nisan ayına ilişkin iade de yapamıyoruz" denilemez. Bu
gibi hallerde sadece, bir aylık faiz ile ceza alınması,
çıkan vergi aslı borcu ile iade tutarı aynı ise vergi
aslının aranmaması gerekir.
Bugünkü çarpık ve hukuktan ziyade Hazine bekçiliği
anlayışını yansıtan bu uygulamaların, bir genel tebliğ
veya içgenelge ile düzeltilmesi gerekmektedir.
Öte yandan bir olayda re'sen tarh sebebinin varlığı,
mutlaka re'sen matrah takdirini gerektirmez. Beyanname
vermeyen bir mükellef için re'sen tarh sebebi oluşmuşsa
da eğer mükellef o dönemde gayri faal ise ortada re'sen
tarh edilecek matrah yok demektir. Re'sen tarh sebebinin
varlığı, soyut ve varsayıma dayalı olarak matrah
belirlenmesi olanağını vermez. Bu konuda özellikle
takdir komisyonlarının hiçbir araştırmaya dayanmayan,
matbu form doldurma şeklinde belirlediği matrahlar,
hukuken itibar edilebilir matrahlar değildir. Zaten
uygulamada bu şekilde belirlenen matrahların hemen hemen
tamamına yakını, ihtilaf konusu yapıldığında yargı
tarafından iptal edilmektedir. Bu konuda, gelir
idaresinin yeniden yapılandırılması çalışmaları
kapsamında takdir komisyonlarının da oluşum ve çalışma
usullerinin gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Bumin Doğrusöz
Referans/03.08.2009 |